(1) Bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.
(2) Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.
1086 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde yer alan şubenin işlemlerinden dolayı merkeze karşı açılacak davalarda, merkezin bulunduğu yer dışında, şubenin bulunduğu yerde de dava açılabileceğine ilişkin kurala bu düzenlemede de yer verilmiştir. Buna göre, bir merkeze bağlı olan şube ile işlem yapan kişi, şube ile yapılan işlemden dolayı merkeze karşı dava açması gerekirse, bu davayı merkezin bulunduğu yerde açabileceği gibi, ayrıca şube ile işlem yapan kişiye kolaylık olmak üzere, şubenin bulunduğu yerde de, merkeze karşı dava açılabilecektir. Ayrıca, 1086 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde şubenin yaptığı işlemden dolayı, merkeze karşı iflâs davası açılmak istendiğinde, iflâs davasının, şubenin bulunduğu yerde açılamayacağına ilişkin kısma burada yer verilmemiştir. Zira, iflâs davasının, merkezin bulunduğu yerde açılacağı İcra ve İflâs Kanununun 154 üncü maddesinde düzenlenmiştir. O nedenle, bir başka şekilde, aynı kurala, tekrar yer verilmemiştir.
İkinci fıkraya göre, özel hukuk tüzel kişilerinin kendi iç ilişkilerine yönelik olmak üzere, örneğin bir üyenin veya ortağın diğer bir üyeye veya ortağa yahut üyenin veya ortağın merkeze karşı açacağı davalar, merkezin bulunduğu yerde açılacaktır. Bu tür davalarda, merkezin bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi kesindir.
11. Hukuk Dairesi 2016/8372 E. , 2016/7754 K.
Taraflar arasında görülen davada … Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16/02/2016 tarih ve 2016/31-2016/136 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile kardeşi olan davalının eşi …’nun … İnşaat Taahhüt San. ve Tic. Ltd Şti.’nin %50 ortağı olduklarını, müvekkilinin ayrıca şirketin münferiden her türlü işlemini yapmaya 20 yıl süre ile yetkili şirket müdürü olduğunu, davalının da aynı şekilde münferiden her türlü işlemi yapmaya 10 yıl süre ile yetkili müdür olduğunu, davalının özellikle son yıllarda şirket idaresine hiçbir katkı sağlamadığı gibi, müdürlük görevindeki ahzu kabz yetkisini kötüye kullanarak kendi nam ve hesabına şirket gelir ve paralarını kullandığını, müvekkilinin şirketin tüm idari ve diğer işlemlerini tek başına sürdürdüğünü, diğer ortağın şirkete herhangi bir katkısı olmayıp, davalının da şirketin işleri ile ilgilenmeyip, temsil yetkisini sadece şirket hesabına gelen paraları kendi nam ve hesabına çekmek suretiyle kullandığını ileri sürerek, davalının yetkisini kötüye kullanması, sorumluluklarını yerine getirmemesi ve görevlerini ihmal etmesi nedeniyle yöneticilik hakkının kaldırılarak şirket müdürlüğünden azline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, yetki itirazında bulunmuş, davanın usul ve esastan reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, HMK’nın 14/2 m. uyarınca, özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyelerine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olduğunun düzenlendiği, şirketin adresinin … olması nedeniyle işbu davaya kesin yetkili yer mahkemesi olan … Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından bakılması gerektiği gerekçesiyle, mahkemenin yetkisizliğine, karar kesinleştiğinde ve talep edildiğinde dosyanın yetkili … Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, dava dışı limited şirketin ortağı olmayan müdürünün yöneticilik hakkının kaldırılarak şirket müdürlüğünden azli istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile yetkisizlik kararı verilmiştir.
Ancak, 6100 sayılı HMK’nın 14/2 madde ve fıkrasında “ Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.” hükmü düzenlenmekte olup, davalının anılan madde kapsamında sayılan kişilerden olmaması nedeniyle somut uyuşmazlığa işbu maddenin uygulanma imkanı bulunmadığından, anılan husus nazara alınmaksızın yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bazmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 04/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
11. Hukuk Dairesi 2019/2229 E. , 2019/4442 K.
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 18/12/2018 tarih ve 2017/206-2018/1202 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacılar vekili, taraflar arasında düzenlenen Limited Şirket hisse devri sözleşmesi nedeniyle bakiye 25.000 TL alacağın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalılar vekili, zamanaşımı, görev, yetki ve esasa ilişkin nedenlerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece dairemiz bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, HMK’nın 17. maddesi gereğince tarafların tacir olmaması nedeniyle yetki sözleşmesinin geçersiz olduğu, davalıların yetki hususundaki seçimlik hakkını Bakırköy mahkemelerinden yana kullandıkları için davaya bakmakta Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava Limitet Şirket hisse devir sözleşmesinden kaynaklı alacak istemine ilişkindir. Mahkemece tarafların tacir olmadığı, bu nedenle sözleşmedeki yetkiye ilişkin düzenlemenin geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. HMK’nın 14/2 maddesi gereğince özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Bu itibarla davaya bakmaya yetkili mahkemenin şirketin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi olduğu gözetilerek, şirket merkezinin hangi adres olduğu hususunda gerekli araştırma yapılarak yetkili mahkemenini bu sonuca göre belirlenmesi gerekirken Bakırköy Asliye Ticaret mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu yönden davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 17/06/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK 14/2 maddesinde özel hukuk tüzel kişi ortaklarının, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla diğer ortaklara karşı alacakları davalarda ilgili Maddedeki kesin yetki kuralı, açılacakdavanın ancak ortaklık veya üyelik ilişkileri ile sınırlı olmasına hasredilmiştir. Somut uyuşmazlıkta, davacı 26.06.2005 tarihli Limited Şirket Hisse devri sözleşmesi ile davalılara devrettiği hisselerinin bedelinin kısmen ödenmediğini iddia ederek eldeki Alacak davasını açmıştır. Davadışı şirket, dava ikamesinden çok önce 25.01.2011 tarihinde tasfiye sonucu ticaret sicilinden terkin edilmiş olup, davanın bu nedenle ortaklık ilişkisi ile ilgili olduğunun kabulü mümkün olmadığı gibi davacının talebinin ödenmeyen devir bedeline ilişkin olması nedeni ile de ortaklık ilişkisinden kaynaklandığının kabulü de mümkün değildir. Davacının ortak sıfatının bulunmadığı hususu da izahtan varestedir. Bu halde, uyuşmazlıkta HMK 14/2 maddelerinde düzenlenen kesin yetki kuralının uygulanması mümkün olmadığından HMK 17,9, 7/1 ve 6098 sayılı TBK 89 maddesi hükümlerine göre yetkili mahkemeyi doğru belirleyen yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi gerekirken HMK 14/2 maddeleri hükmünün lafzına ve konuluş amacına aykırı yazılı gerekçe ile bozulmasına ilişkin çoğunluk görüşüne karşıyım.
19. Hukuk Dairesi 2014/11390 E. , 2014/13339 K.
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
– K A R A R –
Davacı vekili, faturaya dayalı alacaklarını tahsil için giriştikleri icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini iddia ederek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı cevabında, davanın Tokat Mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, takibe konu borcun ödenerek kapatıldığını, bu nedenle faturanın kapalı fatura olarak düzenlendiğini, davacıya borcu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davalı borçlunun taraflar arasındaki ticari ilişkiye herhangi bir itirazının bulunmadığı ancak borcun ödenerek kapatıldığını savunduğu ayrıca sunduğu fatura suretinde “kredi kartı ve nakit satış ile fatura bedeli tahsil edilmiştir. 05.12.2011” ibaresinin yer aldığı, ibarenin altında D. Gıda ve İth. Maddeleri San. Tic. Ltd. Şti kaşesi ve isimsiz imza bulunduğu, davacı alacaklının bu ibareyi kabul etmeyip, imza inkarında bulunduğu, bunun üzerine davalı borçluya, imzanın kime ait olduğunun bildirilmesi aksi halde davacının irsaliyeli fatura altındaki imza ve kaşenin kendilerine ait olmadığı yönündeki beyanını kabul etmiş sayılacaklarına ilişkin ihtar çıkarılarak tebliğ edildiği ancak davalı tarafın imzanın hangi şirket çalışanına ait olduğunun bilinmediğini bildirdiği, ayrıca kredi kartı ile bir kısım borcun ödendiği yönündeki iddiasını ispatlayamadığı, alacağın likit bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 6. maddesine göre; “genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Aynı Kanunun 10. maddesine göre; “sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” 6098 sayılı TBK’nun 89/1 maddesinde, bir miktar para alacağına ilişkin davaların alacaklının yerleşim yeri mahkemesinde açılabileceği hükme bağlanmıştır. 6100 sayılı HMK’nun 14/1 maddesinde ise; “Bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.” hükmü getirilmiştir.
Belirtilen yasal düzenlemeler karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davalının yerleşim yeri Tokat olup, davacının muamele merkezinin de Tokat’ta olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre davanın Kayseri’de açılabilmesi için faturalarda davacının şube adresi olarak gösterilen Kayseri’deki şubesi ile davalı arasında yapılan alım satım işlemlerinden doğduğunun saptanması gerekmektedir. Uyuşmazlık şubenin işlemlerinden değil de, davacının muamele merkezinin işlemlerinden kaynaklanıyor ise o takdirde yetkili mahkemenin Tokat olduğunun ve yetki itirazının kabulü gerekir. Aksine işlemlerin şubenin işlemi olduğunun saptanması halinde ise yetki itirazının reddi gerekecektir Yetki itirazının hadise şeklinde inceleneceği ve yukarıdaki ilkeler gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 11.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.
23. Hukuk Dairesi 2015/6427 E. , 2016/3930 K.
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
– K A R A R –
Davacı vekili, davalı tarafın, müvekkiline sigorta sözleşmesinden kaynaklanan borcu olduğunu, bu nedenle davalı aleyhine 2.843,20 TL asıl alacak ve 4,26 TL işlemiş faiz olmak üzere 2.847,46 TL’nin tahsili için ….. sayılı icra dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalı tarafından icra takibine haksız ve kötüniyetli olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 oranında icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı duruşmada, dava ve takip konusu borcu kabul etmediğini, kooperatife 1980 yıllarında üye olduğunu, herhangi bir aidat ödemediğini, kendisinden herhangi bir para istenmediğini, kooperatifin kurulması için üye yapıldığını, borç senedinin arkasındaki altı numaralı yerdeki imzanın kendisine ait olmadığını, daha önce davacı kooperatiften kredi kullandığını ancak bu krediyi geri ödediğini, buna ilişkin makbuzu sunmak için süre istediğini, borcu bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; kural olarak ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davacı iddiasını ispat edemezse diğer tarafın bu iddianın aksini ispat etmesine gerek olmadığı, bu durumda iddianın ispat edilememiş olacağı, dava açılırken ve cevap dilekçesi sunulurken tarafların dayandıkları vakıaları hangi delille ispat edeceklerini belirtmeleri gerektiği, hakimin re’sen araştırma ilkesinin uygulanmadığı durumlarda hakimin kendiliğinden delil araştıramayacağı, hakimin bilirkişi ve keşif deliline ise her zaman başvurabileceği, somut olayda, davacı vekilince ….. sayılı dosyası ile davalı aleyhine icra takibi yapıldığı, takip talebinde borcun sebebinin 31.08.1999 tarih ve 1140 sayılı senet olduğunun beliritldiği, dava dilekçesinde ise alacağın sigorta sözleşmesinden kaynaklanan bir borç olduğunun belirtildiği, icra dosyası ekinde ise davacının düzenlediği, kredi borcuna ait borç durum raporunun eklendiği, davacı kooparatiften davacının üyelik kaydı ve varsa borç durumuna ilişkin belgelerin gönderildiği, davalı tarafından, bu belgeler içindeki müteselsil borç senedindeki imzanın inkâr edildiği, davalının duruşmadaki beyanında kredi kullandığını ancak bunu ödediğini beyan ettiği ve buna ilişkin 01.08.1998 tarihli makbuz sunduğu, davacının dilekçesinde beyan ettiği sigorta sözleşmesi ve bu sözleşmeden doğan borca dair herhangi bir delil sunulmadığı, borçlu ile yapılan sigorta sözleşmesinden kaynaklı davalının borçlu olduğu hususunun, davacı tarafça kesin bir şekilde ispat edilemediği, davalının da borcu kesin bir şekilde inkâr ettiği, aksinin varsayıma dayalı bir kabul olacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
…/… S.2 1- Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Ödeme emri tebliği üzerine borçlu sadece yetki itirazında bulunmuş ise, alacaklı İİK’nın 50/2. maddesi uyarınca, bu itirazın kaldırılmasını ancak, İcra Hukuk Mahkemesi’nden isteyebilir. Borçlu yetki itirazı ile birlikte borcun esasına da itiraz etmişse, alacaklı aynı Kanun’un 67/1. maddesi uyarınca önce İcra Hukuk Mahkemesi’ne itirazın kaldırılması için başvurabileceği gibi, dilerse genel mahkemeye itirazın iptali davası da açabilir. Borçlu yetki itirazı ile birlikte borcun esasına da itiraz etmiş ve itirazın kaldırılması için önce itirazın kaldırılması davası açılmışsa, İcra Hukuk Mahkemesi tarafından önce yetki itirazı incelenip karara bağlanacaktır. Borçlunun yetki itirazı ile birlikte borca itiraz etmesi ve alacaklının da genel mahkemede itirazın iptali davası açması halinde, genel mahkeme icra dairesinin yetkisine karşı yapılan itirazı İcra Hukuk Mahkemesi yerine geçerek çözümlemelidir.
Zira, genel mahkemenin de yetki itirazını incelemeye yetkili olduğunun kabulü gerekir. Esasen İcra Hukuk Mahkemesi’nden daha geniş yetkili olan genel mahkemenin yetki itirazını inceleyememesi için bir neden de bulunmamaktadır. Genel mahkemenin önce kendi yetkisine yönelik itirazı inceleyip karara bağlayacağı kabul edilirse, mahkeme yetkisizlik kararı verecek, yetkili mahkeme bu kez icra dairesinin yetkisiz olduğu, geçerli bir takip bulunmadığı gerekçesiyle itirazın iptali davasını reddedecektir. Bu durum ise Anayasa’nın 141/son maddesinde hüküm altına alınan usul ekonomisine de aykırı düşecektir.
Dairemiz`in yerleşik uygulamasına göre de, borçlunun icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz etmesi halinde, itirazın iptali davasının dinlenebilmesi için, yetkili icra dairesinde mevcut bir takip bulunmalıdır. Dolayısıyla, mahkemenin önce icra dairesinin yetkili olup olmadığını incelemesi, icra dairesinin yetkili olmadığını tespit etmesi halinde, borcun esasına ilişkin itirazın incelemesine geçilmeksizin takibin yetkili icra dairesinde yapılmadığı ve geçerli bir icra takibi bulunmadığı gözetilerek itirazın iptali davasının da salt bu nedenle reddine karar vermesi gerekmektedir. Artık bu durumda, mahkemenin kendi yetkisine yapılan bir itiraz varsa bunu incelemesine gerek kalmamaktadır. İcra dairesinin yetkili olduğunun anlaşılması halinde, bundan sonra mahkemenin yetkisine yönelik itirazı incelemesi, sonucuna göre gerekli kararı vermesi gerekmektedir. İİK’nın 67. maddesine dayanan davanın, mutlaka takibi yapılan icra dairesinin yetki çevresinde açılacağını gösteren bir hüküm bulunmadığı, dolayısıyla, başka bir yer mahkemesinin başka bir yer icra dairesindeki takibe yapılan borca itirazı incelemesinde yasal bir engel bulunmadığı da gözetilmelidir.
YHGK’nın 24.04.2013 tarih ve …. sayılı ilamında “Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davasını gören mahkeme, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyebilir. Mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazın var olup olmaması sonuca etkili değildir. Başka bir ifadeyle, itirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkeme öncelikle tetkik merciinin (icra hukuk mahkemesinin) yerine geçerek, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyerek, kesin olarak sonuçlandırmalıdır (…. sayılı ilamları). Bu yetki itirazının incelenmesi sonucunda mahkeme, kendisinin yetkili olup olmadığını da belirlemiş olacaktır (…. Hukukunun Esasları, ….. Bası, sayfa:101, 102; Aynı doğrultuda ….’nın 20.3.2002 gün …. sayılı ilamı).
İtirazın iptali davasının konusunu teşkil eden icra takibinde borçlu, icra dairesinin yetkisine yönelik bir itiraz ileri sürmediğinden, takibin başlatıldığı yer ile itirazın iptali davasına bakan mahkemenin bulunduğu yerin aynı olması gerekmemektedir.” açıklamasına yer verilerek, bu uygulama benimsenmiştir. Diğer yandan, ….’nın 15.04.2015 tarih ve …. sayılı ilamında da belirtildiği üzere, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan HMK’nın …/… S.3 14. maddesine göre, tüzelkişiler ile ortakları arasındaki davalarda, tüzelkişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemelerinin kesin yetkili olduğu açıkça belirtilmiştir. İİK’nın 50. maddesinde ise, para veya teminat borcu için yapılan icra takibi hususunda (davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümlerinin kıyas yolu ile uygulanacağı hüküm altına alınmış olup öğretide ve uygulamada icra dairelerinin yetkisinin kesin yetki olmadığı kabul edilmiştir. (….2013, s.179 ve YHGK., 24.04.2013 gün ve …..)
Bu açıklamalara ve anılan yasa maddelerine göre, kooperatif ile ortağı arasındaki alacağın tahsili için girişilen icra takipleri bakımından kesin yetki bulunmamakla birlikte kooperatif ile ortağı arasındaki davalarda kesin yetki kuralının geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda da açıklandığı üzere, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan HMK’nın 14. maddesine göre, kooperatifin ortaklarına ya da ortakların bu sıfatla diğer ortaklar veya kooperatife açacağı davalarda kooperatif merkezinin bulunduğu yer mahkemesi yetkili olup, anılan yetki kuralı, kamu düzenine ilişkin ve kesin nitelikte olduğundan, davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi, mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir. TMK’nın 51. maddesine göre de tüzel kişinin ikametgâhı anasözleşmede başka bir hüküm bulunmadıkça işlerinin yönetildiği yerdir.
Somut olayda, icra takibi, …. Müdürlüğü’nde yapılmış ve tebliğ edilen ödeme emri üzerine davalıborçlu, icra dairesinin yetkisine itiraz etmemiş, sadece borca itiraz etmiş olmakla, Sorgun İcra Dairesi’nin yetkisi kesinleşmiştir. Dairemizin 04.04.2013 tarih ve 9….; 04.11.2013 tarih ve ….. sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere; İcra dairesinin yetkisi kamu düzenine ilişkin olmadığından mahkemece, icra dairesinin (İİK’nın 50/2. maddesi yollaması ile) takip tarihi itibariyle yürürlükte olan HMK’nın 14. maddesi uyarınca yetkili olup olmadığının incelenmesi gerekmeden, mahkemenin dava tarihi itibariyle yetkili olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Dosyada, davacı kooperatifin muamele merkezinin neresi olduğuna ilişkin herhangi bilgi ve belge bulunmamakla birlikte, dosyada bulunan kooperatif cevabi yazısında, kooperatif adresinin ….olduğu yazılıdır.
Bu durumda mahkemece, dava tarihi itibariyle, davacı kooperatifin muamele merkezinin, bağlı bulunduğu Birlik’ten sorularak tespiti, icra dairesinin yetkisine itiraz edilmediğinden icra dairesinin yetkisinin kesinleştiği gözetilerek, dava tarihi itibariyle kooperatifin muamele merkezinin….olduğunun belirlenmesi halinde, mahkemenin kesin yetkisine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle HMK’nın 114/1-ç ve 115/2. maddesi uyarınca davanının usulden reddine karar verilmesi;
Sorgun olduğunun belirlenmesi halinde ise şimdiki gibi uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, bu hususun gözden kaçırılması doğru olmamıştır.
2-Bozma nedenine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
3-Kabule göre; davacı tarafça 31.08.1999 tarih ve 1140 sayılı senede dayalı olarak icra takibine başlanmıştır. Yargılama aşamasında, davacı kooperatifçe gönderilen 31.08.1999 vade tarihli müteselsil ve müşterek borç senedinde ” Bu borcumuz ile borcumuza eklenecek ekspertiz ve kontrol giderleri karşılığı, genel kurul kararınca hesabımıza borç yazılacak bina bağışı ve özkaynak ile kooperatif veya bankaca yaptırılacak sigorta ve nakliye giderlerini; bu paraların hesabımıza borç yazıldığı tarihten itibaren yıl sonuna ve ayrıca yılbaşından vade tarihine kadar geçen günler için %….. oranında hesap ve kapitalize edilecek faiziyle birikte …/… S.4 31.08.1999 tarihinde kooperatife veya bu senedin ….. temliki halinde Bankaca talep vukuunda Bankaya kanuni merasime hacet kalmaksızın müşterek ve müteselsil borçlu sıfatıyla derhal ödeyeceği. (Faizin kapitalize edilmesinde amaç, devre sonlarında hesaplanan faizin borca eklenerek müteakip devrede faize tabi tutulmasıdır.)” şeklinde taahhütte bulunulmuştur.
Davalı tarafça, kooperatiften kredi kullanıldığı ve ödemeler sonucu borcunun kalmadığı savunulmuş, 01.08.1999 tarihli ve 125,00 TL bedelli makbuz örneği sunulmuştur. Bu durumda mahkemece, takip dayanağı olduğu ileri sürülen müşterek müteselsil borç senedinde sigorta giderlerinin de ödenmesinin taahhüt edildiği gözetilerek, kooperatif defter, kayıt ve belgeleri üzerinde kooperatif uygulamaları konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile inceleme yapılarak, davalı ile davacı kooperatif arasında başkaca kredi ilişkisi olup olmadığı, davalının ödeme savunması da değerlendirilerek, varsa bakiye borcu olup olmadığı hususunda ek rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması da doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
23. Hukuk Dairesi 2017/1246 E. , 2017/1455 K.
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
– K A R A R –
Davacı vekili, müvekkilinin çiçek üreticisi olduğunu, ürettiği çiçekleri düzenli aralıklarla davalı kooperatife sattığını, davalı tarafın çiçek bedellerini de dönemsel aralıklarla ödediğini, ancak son dönemde davalı tarafından müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmadığını, davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiğini, itirazın haksız ve yersiz olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yetki itirazında bulunduğunu, yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davalı kooperatifin üyesi olduğu, anasözleşmeye göre davalı kooperatifin, üyelerinin kendi arazilerinde yetiştirdiği ürünleri alarak bu ürünlerin satılmasını sağladığı, davacı ile davalı kooperatif arasındaki alacak ilişkisinin kooperatifler hukukundan kaynaklandığı, 6100 sayılı HMK’nın 14/2. maddesi gereğince kooperatifin ikametgahı sayılan mahal mahkemesinde görülmesinin gerektiği, bu yetki kuralının kamu düzenine ilişkin kesin yetki kuralı olduğu ve yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği, TMK’nın 51. maddesi gereğince hükmi şahısların ikametgahının anasözleşmede aksine hüküm bulunmadıkça muamelelerinin yürütüldüğü yer olduğu, dosyada bulunan belge örneklerinden davalının merkezinin İstanbul olduğu, bu nedenle Antalya İcra Daireleri’nin yetkili olmadığı, davalının icra dairesinin yetkisine yaptığı itirazda haklı olduğu, itirazın iptali davalarında, yetkili icra dairesinde takip yapılmasının dava şartı niteliğinde olduğu gerekçesiyle, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, alınması gereken harç peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 16.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.