Yargı Yeri Belirlenmesini Gerektiren Sebepler
HMK Madde 21
(1) Aşağıdaki hâllerde, davaya bakacak mahkemenin tayini için yargı yeri belirlenmesi yoluna başvurulur:
a) Davaya bakmakla görevli ve yetkili mahkemenin davaya bakmasına herhangi bir engel çıkarsa.
b) İki mahkeme arasında yargı çevrelerinin sınırlarının belirlenmesi konusunda bir tereddüt ortaya çıkarsa.
c) İki mahkeme de görevsizlik kararı verir ve bu kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse.
ç) Kesin yetki hâllerinde, iki mahkeme de yetkisizlik kararı verir ve bu kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse.
6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi
1086 sayılı Kanunun 25 inci maddesinde düzenlenen, merci tayinine ilişkin hüküm, yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda, daha önce hükümde merci tayini nedeni olarak belirtilip de fiilen işlerlik kazanamayan nedenler, hükümden çıkarılmış, ifade sadeleştirilmiş ve daha anlaşılır hâle getirilmiştir.
Birinci fıkranın (a) bendinde, davaya bakmakla görevli veya yetkili mahkemenin, davaya bakmasına herhangi bir engel çıkması hâli düzenlenmiştir. Burada, engelin fiilî veya hukukî olması ayırımına gidilmemiş, genel olarak “herhangi bir engel” ifadesi yeterli görülmüştür.
(b) bendinde, iki mahkeme arasında yargı çevrelerinin sınırlarının belirlenmesi konusunda bir tereddüt ortaya çıkarsa, yine yargı yeri belirlenmesi yoluna başvurulacaktır. Bu başvuru için, dava açılmasını beklemeye gerek yoktur. Dava açılmadan yargı yeri belirlenirse, davanın gereksiz yere uzaması engellenmiş olur.
(c) ve (ç) bentlerine göre, iki mahkemenin karşılıklı olarak görevsizlik kararı vermesi ve bu kararların kanun yoluna başvurmaksızın kesinleşmesi hâlinde; yine kesin yetki varsa, her iki mahkemenin yetkisizlik kararı vermesi ve bu kararların da kanun yoluna başvurmaksızın kesinleşmesi hâlinde, yargı yeri belirlenmesi yoluna başvurulacaktır.
HMK Madde 21 Yargı Yeri Belirlenmesini Gerektiren Sebepler
Yargıtay İçtihatları
3. Hukuk Dairesi 2015/19204 E. , 2017/5879 K.
- HMK Madde 21
- Yargı Yeri Belirlenmesini Gerektiren Sebepler
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin tenfizi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın açılmamış sayılmasına yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı,…. İli, Çarşı Mahallesi 428 ada 24 parsel numarasında kayıtlı 70 m2 miktarındaki kargir apartman ile 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22, 23,24,25,26,27,28,32 nolu taşınmazların muris …. Alacahanlı tarafından yapılan vasiyetname ile dava dışı Milli Eğitim Bakanlığı’na bırakıldığını; ancak, vasiyetnamenin okunması ve tereke davasının açılmasından önce mirasçılar olan davalılar ….Alacahanlı ile …’ın kendi adlarına tapuya intikal yaptırdıklarını, buna ilişkin….3.Sulh Hukuk Mahkemesinin 1993/9 Esas ile Tereke….1994/742 Esas sayısı ile vasiyetnamenin iptali ve….4.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1994/956 Esası ile vasiyetnamenin tenfizi davası açıldığını ve taşınmazlar üzerine tedbir kararı talep edildiğini ileri sürerek; dava konusu…. İli, Çarşı Mahallesi 428 ada 24 parsel numarasında kayıtlı 70 m2 miktarındaki apartman ile 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 32 no’lu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile … adına tapuya tesciline ve taşınmazların 3.şahıslara devrinin önlenmesi için taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …, yetkili mahkemenin müteveffanın son ikametgah mahkemesi olan….Asliye Hukuk Mahkemesi olduğundan yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığından husumet yönünden reddini, taraflar arasında ihtilafı çözümleyecek aynı mahiyette davaların bulunduğundan buna ilişkin derdestlik itirazları bulunduğunu savunarak; davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı …, cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkemece; dosyanın yapılan incelemesinde,….6. Asliye Hukuk Mahkemesince 11.02.2014 tarihinde karşı yetkisizlik kararı verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtay 17. HD’nin 13.11.2014 tarih, 2014/13221-15937 E,K sayılı kararı ile mahkemelerinin yargı yeri olarak belirlenmesine karar verildiği, Yargıtay ilamının taraflara tebliğ edildiği, tebliğden sonra dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi hususunda herhangi bir talebin bulunmadığı; ancak, mahkemece Yargıtay onama kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre geçmesine ve bu süre zarfında dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi hususunda herhangi bir talep olmadığı nazara alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi gerekirken dosyanın re’sen mahkemelerine gönderildiği, dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için süresinde yapılmış herhangi bir başvuru bulunmadığından HMK’nin 20/1 maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle; süresi içinde sevk dilekçesi verilmeyen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 448. Maddesinde “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır’’ düzenlemesi yer almaktadır. Yine aynı kanunun geçici madde 1/1’de ise ‘’bu kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmaz.’’ düzenlemesi bulunmaktadır. Bu bağlamda, eldeki davada taraflar arasında yetki uyuşmazlığı bulunduğundan 6100 sayılı HMK’nun 448. maddesi uyarınca 6100 sayılı HMK hükümlerinin somut uyuşmazlığa tatbik edileceği kuşkusuzdur. Somut olaya gelince; eldeki davanın tapu iptal ve tescil davası olarak bu mahkemede ilk olarak 25.06.1999 tarihinde açıldığı, mahkemenin 01.10.2012 tarihli kararı ile davanın vasiyetnamenin tenfizi davası olduğu ve TMK’nun 576 vd. maddeleri uyarınca mirasbırakanın son ikametgahı mahkemesinin kesin yetkili olduğu, murisin de son ikametgahının İstanbul ili….ilçesi olduğundan bahisle yetkisizlik kararı verilerek dosyanın….Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verildiği, bu kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi neticesinde, Dairemizin 12.02.2013 tarih ve 2012/23719 E. 2013/2027 K. sayılı ilamı ile yetkisizlik kararının onandığı, onama ilamı sonrasında davacı vekilince karar düzeltme talebinde bulunulduğu, bu talebin de Dairemizin 18.06.2013 tarih ve 2013/10592 E. 2013/10486 K. sayılı ilamı ile reddedildiği ve bu kararın 13.09.2013 tarihinde kesinleştiği; kesinleşme sonrasında dosyanın….6. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiği mahkemenin 11.02.2014 tarih ve 2013/500 E. 2014/80 K. sayılı kararı ile, davanın tapu iptal tescil talebine dayalı olup, vasiyetnamenin tenfizi davası olarak nitelendirilemeyeceği gerekçesiyle, karşı yetkisizlik kararı verildiği ve dosyanın karşı yetkisizlik kararı ile merci tayini için Yargıtay 17. H.D.’ne gönderildiği, Yargıtay 17.H.D.’nin ise 13.11.2014 tarih ve 2014/13221 E. 2014/15937 K. sayılı ilamı ile ‘’uyuşmazlığın taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile Hazine adına tapuya tesciline ilişkin olduğu, bu istemin TMK’nun 576. maddesi ile ilgisi bulunmadığı ,taşınmazın aynı ile ilgisi bulunduğu ve bu davaların 1086 sayılı HUMK’nun 13. (6100 sayılı HMK’nun 12.) maddesi gereğince taşınmazların bulunduğu yer mahkemesinde çözümlenmesi gerektiğinden uyuşmazlığın…. 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmesi gerektiği’’ belirtilerek…. 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin eldeki davada yetkili kılındığı, merci tayinine ilişkin bu ilam sonrasında ise….6.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10.03.2015 tarihli yazısı ile mahkemelerinin yetkisizlik kararının 13.11.2014 tarihinde kesinleştiği belirtilerek, dosyanın…. 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderildiği; dosyanın mahkemelerine gönderilmesi sonrasında ise…. 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce….6. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yazılan 06.05.2015 tarihli yazı ile Yargıtay 17. H.D.’nin merci tayinine ilişkin ilamından sonra dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi için dosyanın taraflarınca verilen bir dilekçe olup olmadığının sorulduğu,….6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 07.05.2015 tarihli cevapta ise 6100 sayılı HMK’nun 23/2 maddesi uyarınca Yargıtay kararında kanun yolu açık olmadığından Yargıtay ilamı gereğince talep alınmadan dosyanın mahkemelerine gönderildiğinin belirtildiği;…. 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce de, dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için taraflarca süresinde yapılmış herhangi bir başvuru bulunmadığı gerekçe gösterilerek HMK’nun 20/1 maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Eldeki davadaki uyuşmazlık; somut olayda yetkiye ilişkin 6100 sayılı HMK’nun 20/1 maddesindeki usul hükümlerinin mi yoksa HMK’nun 23/2 maddesindeki usul hükümlerinin mi tatbik edileceği noktasında toplanmaktadır. 6100 sayılı HMK’nun 20/1 maddesinde ‘’Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi halinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.’’ düzenlemesi yer almaktadır. Aynı kanunun 23/2 maddesinde ise’’Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar’’ düzenlemesi bulunmaktadır. Yargı Yerinin belirlenmesi usulü ise 6100 sayılı HMK’nun 21 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Yargı yerinin belirtilmesine karar veren üst mahkeme, dava dosyasını yargı yeri olarak belirlediği mahkemeye gönderir ve bu mahkeme,davaya kaldığı yerden devam eder. Bu halde, HMK’nun 20.madde hükmü uygulanamaz. Yani, davacı iki hafta içinde yargı yeri olarak belirtilen mahkemeye başvurmak zorunda değildir.(Medeni Usul Hukuku, Prof.Dr.Baki Kuru-Prof.Dr. Ramazan Arslan- Prof.Dr.Ejder Yılmaz,sf.173.)
Bu bağlamda, mahkemece, her ne kadar, davanın taraflarınca dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için süresinde yapılmış herhangi bir başvuru bulunmadığından bahisle, HMK’nin 20/1 maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş ise de, yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar dikkatlice incelendiğinde de görüleceği üzere somut olayda 6100 sayılı HMK’nun 20/1 maddesinin değil,23/2 maddesinin tatbiki gerektiği ve bu madde gereğince de davanın taraflarınca iki haftalık süre içerisinde bir başvuruda bulunulma zorunluluğu bulunmadığı,….6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce dava dosyasının HMK’nun 23/2 maddesi uyarınca merci tayini neticesinde yetkili ve görevli kılınan…. 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne re’sen gönderilmesinde hatalı bir yön olmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alınmak suretiyle; eldeki davada merci tayinine gidilmesi neticesinde…. 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin yetkili ve görevli kılındığı, somut olaya tatbiki gereken usul hükmünün ise 6100 sayılı HMK’nun 23/2 maddesi olduğu, bu madde mucibince de HMK’nun 20/1 maddesinde düzenlenen iki haftalık süre içerisinde dava dosyasının görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesi için başvuruda bulunulması kuralının uygulanamayacağı gözetilmek suretiyle işin esasına girilerek inceleme ve değerlendirme yapılması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
HMK Madde 21 Yargı Yeri Belirlenmesini Gerektiren Sebepler
Yargıtay İçtihatları
20. Hukuk Dairesi 2018/1568 E. , 2018/3242 K.
- HMK Madde 21
- Yargı Yeri Belirlenmesini Gerektiren Sebepler
Rücuen tazminat istemine ilişkin olarak açılan davada … …. Asliye Hukuk, … …. Asliye Ticaret ile … …. Asliye Ticaret, … 6. Asliye Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik-yetkisizlik kararı verilmesi nedeni ile dosyada son karar bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra verilmiş ise de iki farklı bölge adliye mahkemesinin yargı çevresinde kalan mahkemelerce karşılıklı olarak yetkisizlik kararı verilmiş olması ve 5235 sayılı Kanunun 36/…. maddesi gereğince bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerinin görevinin yargı çevresi içerisinde bulunan adlî yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek olduğundan yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, dava dışı işçiye ödenen işçilik alacaklarının rücuan tahsili istemine ilişkindir.
… …. Asliye Hukuk Mahkemesince, müflis şirket hakkında iflas kararının … …. Asliye Ticaret Mahkemesi dosyası ile verildiğinden iflastan sonra açılacak olan bu davaların ancak bir kayıt kabul davası olarak iflas kararını veren yerdeki ticaret mahkemesinde davanın görülmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. … …. Asliye Ticaret Mahkemesince, davalı müflis şirketin … …. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/416 Esas ve 2009/486 Karar sayılı kararı ile iflasına karar verildiği, iflas tasfiye işlemlerinin … …. İflas Müdürlüğünün 2009/…sayılı dosyası ile devam ettiği, mevcut davanın iflas kararını veren … Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı vermiştir.
… …. Asliye Ticaret Mahkemesince ise, dava konusu alacağın iflas alacağı ve masa borcu değil, iflas tarihinden sonra doğan genel nitelikli alacak olduğu, davanın 6102 sayılı TTK maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra açıldığı anlaşıldığından bu davanın … Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
… 6. Asliye Hukuk Mahkemesince ise, dava, asıl iş veren tarafından dava dışı işçiye ödenen işçilik haklarından doğan alacağın alt iş veren sıfatıyla davalıdan rücuen tahsiline ilişkin olup sözleşmenin 38. Maddesine göre “4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunun …’nci maddesinin …nci fıkrasının …nolu bendinde sayılan hallerin dışındaki tüm durumlarda; Bu sözleşme ve eklerinin uygulanmasından doğabilecek her türlü anlaşmazlığın çözümünde … mahkemeleri ve icra daireleri yetkilidir” olarak belirtildiği, bu duruma göre yetkili mahkemenin de … Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı vermiştir.
… …. Asliye Hukuk Mahkemesince ise, dava dilekçesinin görevsizlik nedeni ile reddine ilişkin daha önceden hüküm kurulduğundan ve … …. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/125-118 E.K. sayılı dosyası ile görevsizlik kararı verilmiş bulunduğundan her ne kadar dosya mahkememize gönderilmiş ise de görev ile ilgili mahkemeler arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çözümlenmeden mahkememize tekrar inceleme yapılarak hüküm kurulması mümkün bulunmadığından dosyanın işlem yapılmaksızın görev uyuşmazlığının çözümlenmesi bakımından Yargıtay …. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir. İflas tarihinden sonra doğan bir alacağın masa borcu olup olmadığı yönündeki inceleme, alacağın dayandığı hukuksal ilişkiye göre genel hükümler doğrultusunda, genel mahkemelerce tespit edilecektir. İİK’da masa borçları için İİK’nın 235/…. maddesindeki gibi kayıt kabul ve 154/…. maddesindeki gibi iflas davaları için ticaret mahkemelerinin görevli olduğu yolundaki açık bir düzenleme bulunmadığından, bu mahkemenin HMK’nın …. maddesine göre asliye hukuk mahkemesi olduğunun kabulü gerekir.
Davacı vekili, dava dışı işçinin, iş akdinin haksız feshi üzerine üst işveren olarak ödenmek zorunda kalınan tazminatın rücuan tahsili amacıyla dava açmıştır.
İflas masrafları ve masa borçları sıra cetvelinde yer alamayacağından, iflas masası aleyhine genel mahkemede açılması gereken davada İİK’nın 235. maddesindeki süreler uygulanmaz. Kayıt kabul davaları, iflasından önce müflisten alacaklı olanların, bir diğer ifade ile iflas alacaklılarının alacaklarını iflas masasına kaydettirmek için açtıkları ve dayanağını İİK’nın 235. maddesinden alan davalardır. Dosya kapsamında, davalı şirketin …/…/2009 tarihinde iflasına karar verildiği, davacı tarafça … 7. İş Mahkemesinin kesinleşen kararına dayalı olarak …05/2013 tarihinde yani iflastan sonra icra dosyasına ödeme yapıldığı anlaşılmış olup, BK’nın 147. maddesine dayalı olarak kullanılan rücu hakkına dayalı alacak iflastan sonra ödenerek doğmuştur. Buna göre uyuşmazlığın çözümünde asliye hukuk mahkemeleri görevli ise de; Yargı yeri belirlenmesini gerektiren sebepler 6100 sayılı HMK’nın …. maddesinde “(…) Aşağıdaki hâllerde, davaya bakacak mahkemenin tayini için yargı yeri belirlenmesi yoluna başvurulur:
a) Davaya bakmakla görevli ve yetkili mahkemenin davaya bakmasına herhangi bir engel çıkarsa,
b) İki mahkeme arasında yargı çevrelerinin sınırlarının belirlenmesi konusunda bir tereddüt ortaya çıkarsa, c) İki mahkeme de görevsizlik kararı verir ve bu kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse,
ç) Kesin yetki hâllerinde, iki mahkeme de yetkisizlik kararı verir ve bu kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse” şeklinde düzenlenmiştir. Somut olayda, mahkemelerce verilen iki ayrı görevsizlik- yetkisizlik kararı kesinleşmiş ise de, iki mahkeme arasında karşılıklı olarak verilmiş bir yetkisizlik kararı bulunmamaktadır. Davanın ilk açıldığı … …. Asliye Hukuk Mahkemesi davanın ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek dosyayı … Ticaret Mahkemesine göndermiş, … …. Asliye Ticaret Mahkemesi ise, davalı müflis şirketin … …. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/416 Esas ve 2009/486 Karar sayılı kararı ile iflasına karar verildiği bahisle yetkisizlik kararı vererek dosyayı … …. Asliye Ticaret Mahkemesine göndermiş, … …. Asliye Ticaret Mahkemesi ise, dava konusu alacağın iflas alacağı ve masa borcu değil, iflas tarihinden sonra doğan genel nitelikli alacak olduğu, davanın 6102 sayılı TTK maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra açıldığı anlaşıldığından bu davanın … Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiği bahisle görevsizlik kararı vererek dosyayı … Asliye Hukuk Mahkemesine göndermiş, … 6. Asliye Hukuk Mahkemesince ise, dava, asıl iş veren tarafından dava dışı işçiye ödenen işçilik haklarından doğan alacağın alt iş veren sıfatıyla davalıdan rücuen tahsiline ilişkin olup sözleşmenin 38. maddesine göre “4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunun …’nci maddesinin …nci fıkrasının …nolu bendinde sayılan hallerin dışındaki tüm durumlarda; bu sözleşme ve eklerinin uygulanmasından doğabilecek her türlü anlaşmazlığın çözümünde … mahkemeleri ve icra daireleri yetkilidir” olarak belirtildiği, bu duruma göre yetkili mahkemenin de … Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek dosyayı … Asliye Hukuk Mahkemesine göndermiş, … …. Asliye Hukuk Mahkemesince ise, dava dilekçesinin görevsizlik nedeni ile reddine ilişkin daha önceden hüküm kurulduğundan ve … …. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/125-118 E.K. sayılı dosyası ile görevsizlik kararı verilmiş bulunduğundan her ne kadar dosya mahkememize gönderilmiş ise de görev ile ilgili mahkemeler arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çözümlenmeden mahkememize tekrar inceleme yapılarak hüküm kurulması mümkün bulunmadığından dosyanın işlem yapılmaksızın görev uyuşmazlığının çözümlenmesi bakımından Yargıtay …. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Oysa ki, olumsuz yetki uyuşmazlığından bahsedilebilmesi için … 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararında yetkili olduğu belirtilen … …. Asliye Hukuk Mahkemesininde yetkisizlik kararı vermesi ve bu kararın kesinleşmesi gerektiği nazara alındığında merci tayini için aranan “iki mahkeme arasında olumsuz yetki uyuşmazlığı bulunması” koşulunun henüz gerçekleşmediği kuşkusuzdur. Bu nedenle merci tayini koşulları oluşmadığından dosyanın mahalline iadesine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Bu aşamada yargı yeri belirleme koşulları bulunmayan dosyanın MAHALLİNE İADESİNE 30/04/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.
HMK Madde 21 Yargı Yeri Belirlenmesini Gerektiren Sebepler
Yargıtay İçtihatları
23. Hukuk Dairesi 2016/3146 E. , 2016/2658 K.
- HMK Madde 21
- Yargı Yeri Belirlenmesini Gerektiren Sebepler
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin görevsizliğine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili … Asliye Hukuk Mahkemesi’ne verdiği dava dilekçesinde, müvekkili şirket ile davalıların maliki bulundukları arsa üzerinde inşaat yapılması için 10.04.2013 tarihinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, davalıların müvekkilinin girişimleri sonucu taşınmazın kentsel dönüşümünü yaptırdıklarını, bir çok avantaj elde ettiklerini, davalıların bunları fırsat bilerek, müvekkil inşaat yapılacak taşınmazın teslimini beklerken haber vermeden taşınmazı 13.06.2014 tarihinde başka birine sattıklarını, müvekkilin bu inşaatı yapmak için borç altına girdiğini ileri sürerek, müvekkilinin mahkum kaldığı 1.500.000,00 TL kârının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; tarafların karşılıklı olarak tüketici sıfatı taşımadıkları, işlemin tüketici işlemi sayılamayacağı, sözleşme uygulamasının Tüketici Yasası’nın 1. maddesindeki amacı aşan kapsam ve değerde olduğu, davanın genel ve özel görevli mahkemelerin görevine giren çekişme niteliğinde olduğu, davanın yetkili ve görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmesi gerektiği gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliğine, ancak dava Asliye Hukuk Mahkemesi’nden görevsizlik kararı ile geldiğinden dosyanın görev ve yetki uyuşmazlığı bakımından Yargıtay’ın ilgili Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, taraflar arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı olarak kâr kaybının tahsili istemine ilişkindir. 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve geçici birinci madde hükmüne göre bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılan davaları bu Kanun’un kapsamına alan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü ögütlenmeleri teşvik etmek olduğu açıklanmış; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar.” hükmüne yer verilmiştir.Yine aynı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (k) bendinde tüketicinin, “ Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi” … (l) bendinde tüketici işleminin, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi,” (h) bendinde malın, “Alışverişe konu olan; taşınır eşya, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallar ile elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri her türlü gayri maddi malları,”(d) bendinde ise hizmetin, “Bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan ya da yapılması taahhüt edilen mal sağlama dışındaki her türlü tüketici işleminin konusunu,” ifade edeceği belirtilmiştir. 6502 Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/k maddesine göre tüketici, ticari ve mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişidir. Bu tanımdan hareketle, her alıcının tüketici olmadığını söylemek mümkündür. Kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yeniden satış, ticari olarak kullanma vs. gibi amaçlarla da alıcı olunabilir.
Bir mal veya hizmeti, bu amaçlarla satın alanlar, tüketici sayılmaz. Ticari veya mesleki amaç, alıcının amacına göre belirlenir. Amaç (saik), işlemin niteliğini belirleyen bir unsurdur.
Tüketilmek üzere piyasaya sunulan ürün ve işleri, bedeli karşılığında, edinmek, kullanmak, bu ürün ve işlerden yararlanmak, bir tüketim işlemidir. Burada özellik objektiftir ve karine, tüketme işlemidir. Tüketici de, bu işlemi yapan kişidir (…., s.20). Tüketici işlemi, tüketici ve satıcı/sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi ifade eder. Ancak her türlü hukuki işlem, tüketim sonucunu doğurmaz. Görülmektedir ki, 6502 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı/sağlayıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.
Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur. Giderek 6502 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya/sağlayıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir. 6502 sayılı Kanun’un 73/1. maddesi, “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” hükmünü taşımaktadır. 4077 sayılı Kanun’da tüketici işlemi, mal ve hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlem olarak tanımlandığı halde, 6502 sayılı Kanun ile, tüketici işlemi kavramının kapsamı genişletilmiştir. Buna göre tüketici işlemi; “eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere kurulan her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.” şeklinde yeniden tanımlanmıştır. (6502 s.K.m.3/l) Bu değişikliğe ilişkin 6502 sayılı Kanun’un gerekçesinde ayrıntılı bir açıklama yapılmamış,” Böylece uygulamada ortaya çıkan ve tüketici sözleşmelerinin kapsamının daraltan yorumların da önüne geçilmiş olacaktır.” denilmekle yetinilmiştir. … Somut olayda, davacı yüklenici tarafından davalı arsa sahipleri ile aralarında düzenlenen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereği kâr kaybının tahsili istenmiş olup, sözleşmeye göre davalı arsa sahiplerine ait taşınmaz üzerine 81 daire 2 dükkan olmak üzere bina inşa edileceği ve arsa sahiplerine daireler verileceği kararlaştırılmıştır.
6098 sayılı TBK’nın 470. vd maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinin bir türü olan “arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi”, iş sahibinin bir arsanın muayyen bir payının bedel olarak devri veya devri taahhüdü karşılığında, yüklenicinin bir inşa (yapı) eseri meydana getirmeyi taahhüt ettiği, tam olarak iki tarafa borç yükleyen, ivazlı, çift tipli bir karma sözleşmedir. Her ne kadar 6502 sayılı Yasa’nın 3/l bendi ile tüketici işlemi kapsamına eser sözleşmeleri alınmışsa da, somut olayda olduğu gibi iki bağımsız bölüm alacak olan davalı arsa sahiplerinin ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket ettiğinden söz edilemeyeceği, amaçlarının salt kişisel ihtiyaçları için kullanma, tüketme amacını aştığı, Yasa’nın 3/k maddesindeki “tüketici” tanımına uymadığı anlaşılmaktadır.
Bünyesinde taşınmaz satış vaadi ve inşaat sözleşmesi olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde, arsa sahibi ya da ondan hakları temlik alan açısından güdülen amaç kullanmak için konut edinmek değildir. Güdülen amaç, arsasının değerlenmesini sağlayacak yapının arsa üzerine yapılması ve edinilecek daireleri satma veyahut kiraya verme sureti ile değerlendirmektir. Bu nedenle, arsa sahibinin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalarken güttüğü işbu ticari saikinin, 6502 sayılı Yasa’da tanımlanan tüketicinin saikinden farklı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Yasa’nın amacı, kapsamı, 3. maddesindeki tanımlar bütün olarak okunup değerlendirildiğinde ve taraflar arasındaki sözleşmeye konu işin, üst düzey teknoloji ile gerçekleştirilmesi, kapsamı ve karmaşıklığı da dikkate alındığında Yasa koyucunun, salt kullanma ve tüketme amacıyla yapılan, basit nitelikteki (kullanacağı evi için dolap yaptırmak, badana-boya yaptırmak, şahsi aracını tamir ettirmek…vb.gibi) dar kapsamlı olağan tüketim işlemini konu alan eser sözleşmelerini, 6502 sayılı Yasa’nın 3/l maddesi kapsamına aldığı ve Tüketici Mahkemeleri’nce bakılmasını öngördüğünün kabulü icap eder. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin kapsamı, karmaşıklığı ve üst düzey teknoloji gerektirmesi karşısında, bu davaların; dilekçelerin verilmesi, tahkikat ve hüküm aşamaları yönünden daha kısa ve basit şekilde sonuçlandırılmasında yarar görülen basit yargılama usulüne tabi tutulmasının sakıncaları da gözardı edilmemelidir.
Bu durumda mahkemece somut uyuşmazlığın 6502 sayılı Yasa kapsamında bir uyuşmazlık olmadığı, davacı yüklenici tacir olup, arsa sahibi davalıların tacir olmadığı, buna göre davanın 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesi uyarınca, her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hukuk davası (nispi ticari dava) olmadığı, aynı maddede TBK’nın 470. vd. maddelerine atıf yapılmadığından davanın mutlak ticari dava niteliğinin de bulunmadığı, buna göre Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğunu kabulü doğru olmuştur. Bu açıklamalara ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre, davalılar vekilinin Tüketici Mahkemesi’nin görevli olduğuna yönelik temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Karar tarihinde yürürlükte olan HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Bu durumda mahkemece, HMK’nın 114/1-c madde hükmü gereğince anılan yasal düzenleme gözönünde bulundurularak, göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, karar tarihinde yürürlükte olmayan ve göreve ilişkin dava şartı öngörülmeyen HUMK’nın göreve ilişkin 7. ve 27. madde hükümlerine uygun olarak gerekçede “görevsizlik” kararı, hüküm fıkrasında “mahkememizin görevsizliğine” ibarelerine …. yer verilmesi ve yetki ile ilgili herhangi bir tartışma ve değerlendirme yapılmamış olmasına ve esasen yetki hususunun görevli mahkemece karara bağlanması gerekmesine rağmen gerekçede ve hüküm fıkrasında “yetkili” ibarelerine yer verilmesi, HMK’nın 21/1-c maddesi hükmü uyarınca mahkemece verilen kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi halinde yargı yeri belirlenmesi gerektiği halde bu şart belirtilmeksizin görev uyuşmazlığı bakımından dosyanın Yargıtay’ın ilgili hukuk dairesine gönderilmesine karar verilmesi doğru olmamış ise de, sonucu itibariyle doğru olan kararın HUMK’nın 438/son maddesi uyarınca gerekçesi kısmen değiştirilerek ve hüküm fıkrasında yapılan yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün HUMK’nın 438/7. maddesi uyarınca aşağıda yazılı olduğu şekilde düzeltilmesi suretiyle onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın gerekçesi kısmen değiştirilerek ve hüküm fıkrasının 1. paragrafı çıkarılarak yerine “Mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığından HMK 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine, kararın temyiz edilerek kesinleşmesi üzerine talep halinde dosyanın görevli…. gönderilmesine, kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi halinde dosyanın görev uyuşmazlığı bakımından Yargıtay’ın ilgili hukuk dairesine gönderilmesine” ibaresinin yazılması suretiyle kararın DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 26.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
 
                 
         
             
                     
                     
                     
                     
                     
                     
                     
                     
                     
                    