HMK MADDE 33 - HUKUKUN UYGULANMASI
25 Ekim 2024
HMK MADDE 33 - HUKUKUN UYGULANMASI

Hukukun Uygulanması

HMK Madde 33

(1) Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

Maddedeki “Türk hukuku” terimi, kanunların yanı sıra mevzuat ile örf ve adet hukukunu ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri de kapsamaktadır. 1086 sayılı Kanunun 76 ncı maddesinin birinci cümlesi sadeleştirilerek alınmıştır. 76 ncı maddenin ikinci ve üçüncü cümlelerinde, yabancı hukukun uygulanmasına ilişkin hükümler de bulunmaktaydı. Ancak, 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunda bu konu açıkça düzenlenmiş olduğundan, bu hususlara maddede yer verilmemiştir.

Bu hüküm klasik bir ilkeyi ifade etmektedir. Hem usul hukuku, hem maddî hukuk aynı düzeyde madde kapsamı içerisindedir.

 

HMK Madde 33 Hukukun Uygulanması

Yargıtay İçtihatları

4. Hukuk Dairesi 2020/2277 E. , 2021/605 K.

  • HMK Madde 33
  • Hukukun Uygulanması

Davacı … Kuğu vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve … aleyhine 24/02/2014 gününde verilen dilekçe ile muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 16/06/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş;

hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, davacı ile davalılardan …’nun 22 yıl önce evlendiklerini, her ikisinin de doktor olup tasarrufta bulunarak çok değerli üç adet taşınmaz satın aldıklarını, daha sonra eşler arasında geçimsizlik başladığını ve davacının evden uzaklaşarak ailesinin yanına sığınmak zorunda kaldığını, davacı tarafından davalı aleyhinde boşanma davası açıldığını ve tüm taşınmazlar tapuda davalı eş adına kayıtlı olduklarından çok kısa aralıklarla muvazaalı şekilde elden çıkarıldığını öğrendiklerini, dava konusu olan Üsküdar 70 ada 140 parseldeki 18 nolu mesken niteliğindeki konutun, davalı … tarafından diğer davalı kardeşi …’ya satıldığını, bu devrinin gerçek bir satış olmayıp muvazaalı olduğunu belirterek davalı …’ya yapılan tasarrufun iptali ve taşınmazın davalı … adına tescili doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının olmadığını, davacının kesinleşmiş bir alacağı olmadığı gibi, bu konuda alınmış bir aciz belgesinin de bulunmadığını, davacının dava konusu olan taşınmazın davalı …’ya devrini bildiğini, bu devrin davalı …’nun, davacı ve eşi davalı …’ya yapmış olduğu maddi yardım bedelinin geri ödenememesi nedeniyle gerçekleştiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece; dosya kapsamında alınan tanık ifadeleriyle, davalı kardeşe yapılan devrin davacının bilgisi dahilinde olduğu, her ne kadar muvazaa olgusuna dayanılmışsa da talep göz önüne alındığında davanın tasarrufun iptali davası olduğu, taraflar arasındaki evlilik birliğinin dava açıldığı tarihte halen devam ettiği, davacının eşinden kesinleşmiş bir alacağı bulunmadığı ve tasarrufun iptali davası koşulları da oluşmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 33. maddesine göre hâkim, Türk hukukunu re’sen uygulamak zorundadır. Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hâkime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapma zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile hâkim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur. Gerek dava dilekçesi, gerekse mahkemenin kabul biçimine göre dava, olay tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 19. maddesinde yer alan genel muvazaa hukuksal nedenine dayanmaktadır.

Muvazaa davası; borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3. kişinin muvazaalı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun muvazaalı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesini önlemek amacıyla muvazaalı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır.

TBK’nın 19. maddesine göre muvazaa nedeniyle açılan iptal davalarında davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı gibi, bu davalarda hak düşürücü süre de uygulanmaz.

Şu halde; davacı vekilinin dava dilekçesinin içeriğinde açıkça muvazaa hukuksal nedenine dayanması ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkindir. Davanın TBK’nın 19. maddesi gereğince değerlendirilmesi yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken bu yön gözetilmeyerek davacının eşinden kesinleşmiş bir alacağı bulunmadığı ve tasarrufun iptali davası koşullarının da oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi isabetli görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 11/02/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.

 

HMK Madde 33 Hukukun Uygulanması

Yargıtay İçtihatları

8. Hukuk Dairesi 2020/944 E. , 2020/5388 K.

  • HMK Madde 33
  • Hukukun Uygulanması

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı … vekili, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak davacının elinden zorla alınıp bozdurulan ziynet eşyaları yönünden 26.500,00 TL, davacının evlenmeden önce aldığı ev eşyaları yönünden 6.000,00 TL, davalı adına kayıtlı 5 nolu meskenin satın alınmasında bozdurulan ziynetler ile katkısı olduğundan katılma ve değer artış payı alacağı olarak 25.998,50 TL, 5 nolu meskenden davalının elde ettiği kira geliri yönünden 7.300,00 TL katılma alacağı, yine evlilik birliği içinde davalı adına edinilen 8 nolu mesken yönünden ise 41.258,00 TL katılma alacağının faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Harcını yatırmak suretiyle sundukları 29.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile ev eşyaları, ziynet eşyaları, kira geliri yönünden alacak taleplerini yinelemiş, bilirkişi raporu doğrultusunda 8 nolu mesken yönünden 86.134,00 TL ve 5 nolu mesken yönünden 30.000,00 TL katılma alacağı olarak talep miktarını arttırmıştır.

Davalı … vekili, 5 nolu meskenin evlenmeden önce davalı tarafından bedeli ödenerek satın alındığını, bu meskenin kira gelirinden davacının hak talep edemeyeceğini, 8 nolu meskenin 2007 yılında davalı tarafından kredi ile alınan dava dışı bir taşınmazın takas edilmesi ve üzerine davalı tarafından banka kredisi çekilerek satın alındığını, davacının taşınmazların edinilmesine hiçbir katkısının bulunmadığını, ziynet eşyalarının ise davacının uhdesinde bulunduğunu, bu yüzden adet ve niteliklerini ayrıntılı bildirdiğini,2005 yılında davalının yatırım amaçlı 8 bilezik aldığını, davacının bozdurulduğunu iddia ettiği ziynetlerin bu bilezikler olduğunu açıklayarak, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, mahkeme kararının diğer yönlerden kesinleşmekle, ziynet alacağı talebinin kısmen kabulüyle 1 adet tam altın (600,85), 65 adet çeyrek altın (9844,90), 1 künye 14 ayar (422,72), 2 adet bilezik 15’er gramdan (2544), 12 adet 10’ar gramdan bilezik (10.176) olmak üzere toplam 23.588,47 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacının 36746 ada 21 parseldeki 5 nolu taşınmaza ilişkin talebi yönünden bilirkişi raporunda 42.500 TL katılma alacağı belirlenmiş ise de ıslah dikkate alınarak 30.000 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının 27922 ada 5 parseldeki 8 nolu taşınmaza yönelik alacak talebinin kabulüne, talep ve ıslah dikkate alınarak 86.134 TL alacağın karar tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 Sayılı HMK mad.33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, eşya, ziynet, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.

1. Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilâmında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Davalı vekilinin ziynet eşyalarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde, davacının düğünde takılan ziynet eşyalarının davalının zorlaması ve baskısıyla iade edilmek üzere davalıya verildiğini iddia etmiş, davalı ise davacıdan ziynet eşyalarını almadığını savunmuş, 04.06.2015 tarihli ilk kararda ziynet eşyaları yönünden bir karar verilmemiş, 11.12.2017 tarihli Dairemizin ilamında da ziynet eşyaları yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığı gerekçesiyle bozma yapılmış, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda ziynet eşyalarının davacıya ait olduğu, evlilik birliği içinde edinilen mallar için kullanılmadığı gerekçesiyle ziynet eşyalarına yönelik talebin yazılı şekilde kabulüne karar verilmiştir. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür (TMK mad.6). İleri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir (HMK mad.190). İspat yükü, hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer.

Buna göre, öncelikle, ziynet eşyalarının varlığının, sonrasında da ziynet eşyalarının davalıya verildiği iddiasının ispatı davacı kadına, bu ziynet eşyalarının davalı kocaya iade edilmemek üzere verildiğinin, davacı kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususunun ispatı ise davalı kocaya aittir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, tanık beyanları ve düğün görüntülerine göre ziynet eşyalarının varlığı sabit olup, öncelikle mahkemece ziynet eşyalarının davalı kocaya verilip verilmediğine yönelik yeterli araştırma ve inceleme yapılmamış, gerekçede de bu hususta bir değerlendirmede bulunulmamıştır.

O halde, Mahkemece yapılacak iş, tarafların bu husustaki tüm delilleri toplanarak, yeniden taraf tanıklarından ziynet eşyalarının davalı kocaya verilip verilmediğinin, dava konusu ziynet eşyalarının akıbetinin etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılması, tanık beyanlarının çelişmesi halinde gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle çelişkinin giderilmeye çalışılması, tüm deliller birlikte değerlendirilerek ziynet eşyalarının davalı kocaya verildiğinin ispat edilememesi halinde davanın reddine karar verilmesi olmalıdır.

Diğer yandan, ziynet eşyalarının davalı kocaya verildiğinin ispat edilmesi halinde ise; Kadına özgü ziynet eşyaları, eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir adet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğindedir (TMK mad. 1, 6, 220/1-1, 222/1, HMK mad. 190, YHGK’nin 04.03.2020 tarihli ve 2017/ 3-1040 E., 2020/240 K. sayılı kararı). Aksi halde, eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır (TMK mad. 222/2). Somut olayda, varlığı ispatlanan 14 ayar 1 künye, 15 gramdan 2 adet bilezik, 10 gramdan 12 adet bilezik kadına özgü ziynet eşyası niteliğinde olup, eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir adet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğindedir. Ancak varlığı ispatlanan 1 adet tam altın ve 65 adet çeyrek altın ise kadına özgü ziynet eşyası niteliğinde olmayıp, hangi eşe ait olduğunun ispat edilememesi halinde eşlerin paylı mülkiyetinde olduğunun kabulü gerekir.

Bu durumda mahkemece yapılacak iş ise, taraf tanıklarından eşler arasında ziynet eşyalarına yönelik bir anlaşma veya bu konuda yerel bir adet olup olmadığı etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılması, tanık beyanlarının çelişmesi halinde gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle çelişkinin giderilmeye çalışılması, tüm deliller birlikte değerlendirilerek, kadına özgü olan ziynet eşyalarının kişisel mal olmadığının davalı koca tarafından, kadına özgü olmayan ziynet eşyalarının ise kadının kişisel malı olduğunun davacı tarafından güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlanması halinde sonucuna göre, aksi halde kadına özgü olmayan ziynet eşyalarının eşlerin paylı mülkiyetinde kabul edilerek karar verilmesi olmalıdır. Mahkemece eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulması doğru olmamıştır.

SONUÇ: Yukarıda 2. bentte gösterilen sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının yukarıda 1. bentte gösterilen sebeplerle reddine, HUMK’un 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 24.09.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

 

HMK Madde 33 Hukukun Uygulanması

Yargıtay İçtihatları

8. Hukuk Dairesi 2020/3927 E. , 2020/6908 K.

  • HMK Madde 33
  • Hukukun Uygulanması

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.02.2020 tarihli ve 2019/867 Esas, 2020/173 Karar sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiş, Mahkeme hükmüne karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine şeklinde hüküm kurulmuş olup, bu kez davacı vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyizi üzerine Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili dava dilekçesinde, vekil edeninin Türkiye’de nüfusa … olarak kayıtlı iken 1970’li yıllarda … ülkesine göç edip orada … olarak nüfusa kaydedildiğini ileri sürerek; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı … ile … Cumhuriyeti Devleti vatandaşı …’ın aynı kişiler olduğunun tespitini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesince, idari makamlara başvurmadan eldeki davayı açmakta davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, davacı vekilinin istinaf istemi Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince esastan reddedilmiş, davacı vekili temyize gelmiştir.

Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK mad. 33 ). Dava dilekçesinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı … ile … Cumhuriyeti Devleti vatandaşı …’ın aynı kişiler olduğunun tespiti istendiğine göre, dava nüfus davasıdır ve davacının eldeki davayı açmadan önce idari makamlara başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. Buna göre, somut olaydaki iddia ile ilgili olarak DNA araştırması yaptırıp, alınacak rapor da gözetilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken davanın yazılı şekilde reddi doğru görülmediğinden, Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesi hükmünün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nin 373/1 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nin 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 09.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

HMK Madde 33 Hukukun Uygulanması

Yargıtay İçtihatları

15. Hukuk Dairesi 2021/901 E. , 2021/2340 K.

  • HMK Madde 33
  • Hukukun Uygulanması

Yukarıda tarih ve numarası yazılı olan bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen kararın temyizen tetkiki taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

K A R A R

Asıl davada davacılar vekili, davalı kooperatifin 15/06/2014 tarihinde yapılan genel kurulunun yasanın aradığı şekil ve esas şartlarına uygun olmadığını, toplantı sırasında kavga çıktığını, bir çok üyenin toplantıyı terk ettiğini, yapılan çağrının usulüne uygun olmadığını, üye olmayan kişilerin toplantıya katıldıklarını, toplantıya katılanlara söz hakkı verilmediğini, sunulan bilanço ve faaliyet raporlarının açık biçimde tartışılamadığını ileri sürerek, 15/06/2014 tarihli genel kurul kararının iptalini dava ve talep etmiştir.

Asıl davada davalı vekili, genel kuruda toplantı ve karar yeter sayısının sağlandığını, raporlar ve bilançonun okunduğunu, anlaşılamayan ve açık olmayan hususlar hakkında üyelere bilgi verildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Birleşen davada davacılar vekili, davalı kooperatifin 14/06/2015 tarihinde yapılan genel kurulunun yasanın aradığı şekil ve esas şartlarına uygun olmadığını, yapılan çağrının usulüne uygun olmadığını, üye olmayan kişilerin toplantıya katıldıklarını, toplantıya katılanlara söz hakkı verilmediğini, muhalefet şerhlerinin yazılmadığını, sunulan bilanço ve faaliyet raporlarının açık biçimde tartışılamadığını ileri sürerek, 14/06/2015 tarihli genel kurul kararının iptalini dava ve talep etmiştir.

Birleşen davada davalı vekili, cevap dilekçesi sunmamış, yargılama sırasında davanın reddini istemiştir. İlk derece mahkemesince asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen kararın, asıl davada davalı vekili ve birleşen davada davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesince, taraf vekillerinin istinaf başvurularının kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı düzeltilerek yeniden esas hakkında asıl ve birleşen davanın kısmen kabulü ile 15.06.2014 tarihli genel kurulun 3. ve 4. maddelerinin iptaline, 14.06.2015 tarihli genel kurulunun 6. maddesinin mutlak butlanla batıl olduğunun tespitine dair karar verilmiştir.

Karar, asıl ve birleşen davada taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, asıl davada taraf vekillerinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmediğinden asıl dava yönünden tüm temyiz itirazlarının reddine gerekmiş; birleşen davada ise davalı vekilinin tüm, davacılar vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2- Birleşen davanın konusu davalı kooperatifin 14.06.2015 tarihli genel kurul kararlarının yasanın aradığı şekil ve esas şartlarına uygun olmadığı gerekçesiyle iptali istemine ilişkindir. Hemen belirtmek gerekir ki bir hukuki uyuşmazlıkta olayların anlatımı ve taleplerin açıklanması taraflara HMK’nın 33. maddesi gereğince uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarının belirlenmesi ile hukuki niteleme ve değerlendirme hakime aittir.

Bu kapsamda temyize konu … Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesi ilamında dava konusu 14.06.2015 tarihli genel kurulun 6. maddesinin görüşülmesinde 59 ortağın bulunduğu 7. maddenin görüşülmesinde toplantı yeter sayısı ile ilgili ayrı bir sayım yapılmadığına göre 7. maddenin görüşülmesinde de toplantıda 59 ortağın bulunduğu toplantı nisabının oluşmadığı kabul edilmiştir. 1063 sayılı Kooperatifler Kanununun 45/2. maddesindeki ‘’Genel Kurul sözleşmede gösterilen şekil ve surette toplantıya çağırılır. Toplantı nisabı sözleşmede gösterilir ancak yapı kooperatiflerinin genel kurul toplantısında ortakların en az 1/4’ünün şahsen veya temsilen hazır bulunmaları şarttır.’’ hükmü ile aynı Yasanın 51/1. maddesindeki ‘’Kanun veya ana sözleşmede aykırı hüküm bulunmadıkça genel kurul kararlarında ve seçimlerde oyların yarıdan bir fazlasına itibar olunur.’’ hükümleri emredici nitelikte olup, bu hükümlere aykırı olarak yapılan toplantı ve alınan kararlar yok hükmündedir.

Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, genel kurul kararlarını sakatlayan hukuka aykırılıklar bakımından Dairemizin yerleşmiş içtihatları gereğince kararlar yoklukla malul, mutlak butlanla malul ve iptal edilebilir kararlar olarak üçe ayrılmaktadır. Emredici kurallara aykırı kararlar bakımından kararın şekil ve kurucu unsurları bakımından emredici kurallara aykırılık halinde (örneğin, toplantı ve karar yeter sayılarının bulunmaması) yokluk yaptırımı ile karşı karşıya kalacağı, maddi-öze ilişkin kanunun emredici kurallarına aykırılık halinde ise (örneğin, kararın ahlaka ve adaba aykırı olması, konusunun imkansız olması, kesin hükme ve kanunun emredici madde hukuk kurallarına aykırı olması) alınan kararların mutlak butlanla malul olacağı, kişisel hakları ilgilendiren ana sözleşme ve iyiniyet kurallarına aykırı kararların ise iptal edilebilir kararlar olduğu kabul edilmektedir.

Bu kapsamda kanunun emredici hükümlerine aykırı olarak toplantı yeter sayısı oluşmadan alınan kararların yok hükmünde olduğu bu kararlar bakımından taraflarca açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi kararların yok hükmünde olduğunun hakim tarafından re’sen nazara alınacağı bu kararlar bakımından dava açan üyenin genel kurula katılmış olması, karşı oy kullanması ve karara karşı muhalefet şerhinin tutanağa yazdırılmasına ilişkin koşulların aranmayacağı, yok hükmünde olan kararların baştan itibaren hukuk aleminde varlık kazanmayacağı kabul edilmektedir. (Dairemizin 13.12.2018 tarih 2016/6131 Esas, 2018/5820 Karar, yine 03.10.2017 tarih 2015/7915 Esas, 2015/2501 Karar sayılı ilamlarında aynı husus vurgulanmıştır.)

Somut uyuşmazlıkta … Bölge Adliye Mahkemesince 14.06.2015 tarihli genel kurul toplantısında gündemin 6. ve 7. maddelerinde toplantı nisabının oluşmadığı kabul edilmiş, ancak genel kurula katılıpta ret oyu vermeyen üyenin kararın mutlak butlanla batıl olduğunun tespitini istemesinin TMK’nın 2. maddesindeki dürüst davranma ilkesine aykırı olduğu kabul edilerek 7. maddede alınan karara her iki davacının, 6. maddede alınan kararın ise davacılardan …’ün ret oyu vermediği bu nedenle mutlak butlanla batıl olduğunun tespitini isteyemeyeceği, ancak 6. maddeye davacılardan …’ın ret oyu verdiği ve mutlak butlanla batıl olduğunun tespitini isteyebilceği kabul edilerek davacı …’ün davasının reddine, davacı …’ın ise sadece 6. maddenin mutlak butlanla batıl olduğunun tespitine ilişkin davasının kabulüne, diğer maddelere yönelik davasının ise reddine karar verilmiştir. Halbuki yukarıda açıklandığı üzere, toplantı yeter sayısı bulunmadan alınan kararlar şekli bakımdan ve kurucu unsur bakımından emredici kurallara aykırı olduğundan alınan kararlar hukuk aleminde hiçbir şekilde varlık kazanamayacağı, baştan itibaren geçersiz olduğu, geçmişe etkili olarak hüküm ve sonuçlarını doğuramayacağından bu kararlara karşı ret oyu verilmesi ve karşı oy gerekçesinin tutanağa yazılması koşulları aranmayacaktır.

Bu durumda 14.06.2015 tarihli genel kurulun gerek 6. maddesinde gerekse 7. maddesinde alınan kararlar, toplantı nisabının oluşmaması nedeniyle yok hükmünde olduğundan, alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespiti yönünde bir karar verilmesi gerekirken, davacı …’ün davasının reddine, yine davacı …’ın 6. madde dışındaki diğer maddelere yönelik davasının reddine ilişkin … Bölge Adliye Mahkemesi kararında isabet görülmediğinden bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl davada taraf vekillerinin tüm, birleşen davada davalı vekilinin tüm, davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, … Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesi kararı usul ve yasaya aykırı görüldüğünden birleşen davada davacılar yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenlerden alınmasına HMK 373/2. maddesi gereğince dosyanın … Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 31.05.2021 gününde oy birliği ile karar verildi.

 

HMK Madde 33 Hukukun Uygulanması

Yargıtay İçtihatları

17. Hukuk Dairesi 2020/620 E. , 2021/1389 K.

  • HMK Madde 33
  • Hukukun Uygulanması

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı … Turizm Yatırımları Tic. A.Ş. vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 16.02.2021 Salı günü davacı vekili Av. … ile davalı … Turizim Yatırımları Tic. A.Ş. vekili Av. … geldi. Diğer davalı tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraf vekilleri dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı … idaresi vekili, davalı borçlu …, hakkında, vergi borcu nedeni takip yaptığını, takibin semeresiz kaldığını, mal kaçırma amacı ile borçlu şirket tarafından, davalı … Turizm Yatırımları Ticaret A.Ş.’ne çeşitli zamanlarda yapılan 4.039.057,14-TL para aktarmasına ilişkin tasarrufun iptalini talep etmiştir.

Davalı … Turizm Yatırımları Ticaret A.Ş. vekili, haksız açılan davanın reddi gerektiğini belirtmiştir.

Davalı … vekili, diğer davalı şirketin yönetim kurulu başkanı …’ın hileli işlemler ile kendini borçtan kurtarmak amacı ile paravan şirketler kurduğunu, davacı idarenin iddialarının doğru olduğunu belirtmiştir.

Mahkemece, mükellef şirketin 22/06/2016 tarihi itibariyle kesinleşmiş vergi borcunun faizi ile birlikte 4.039.057,14-TL olduğu, Bodrum ilçesinde otel ve konaklama tesisi işleten davalı … firmasının, sahibi olduğu tesisin işletmesini diğer davalı … şirketine devrederek aralarında kira sözleşmesi düzenlendiği, bu haliyle kiracı olan … firmasının mal sahibi olan diğer davalı şirkete kira bedeli ödemesi kapsamında ticari alışverişleri olması beklenirken raporda gösterildiği gibi olağan kira ilişkisinin çok dışında ve savunma olarak ileri sürülen işletme sözleşmesi ve devremülk satış ilişkisinin ötesinde birbirleri lehine pek çok sayıda düzenli ve yüklü miktarda ödemelerin bulunduğu, yapılan ödemelerin miktar ve mahiyetleri itibariyle davalılar arasındaki görünür ticari ilişki ile açıklanamadığı, yine davalı … firmasının diğer davalının borçları lehine haciz muvafakatleri verdiği, ticari defter ve kayıtlar üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi ile de pek çok ödeme ilişkisinin olağan ticari ilişkiye uygun düşmediğinin tespit edildiği, davacının ileri sürdüğü maddi vakıaların davalı … firma vekili tarafından da kabul edildiği, bu haliyle her iki davalı şirket arasında örtülü bir ilişki bulunduğu dava konusu edilen para transferlerine ilişkin tasarrufların muvazaalı olduğu kanaatine varıldığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar davalı … Turizm Yatırımları Ticaret A.Ş. vekili tarafından istinaf edilmiştir.

İstinaf mahkemesi de, davalılar arasında ileri sürülen işletme sözleşmesi ve devremülk satış ilişkisinin ötesinde borçlu şirketin davalı … Turizm Yatırımları Tic. A.Ş.’ne, bu şirketin yönetim kurulu başkanı ve ortağı olan …’e ve bunun oğlu Hakan Sadi Bayer’e pek çok sayıda düzenli ve yüklü miktarlarda ödemeler yapıldığı, yapılan ödemelerin miktar ve mahiyetleri itibariyle davalılar arasındaki görünürdeki ticari ilişki ile açıklanamadığı, yine davalı … Turizm Yatırımları Tic. A.Ş.’nin diğer davalı-borçlu şirketin borçları lehine haciz muvafakatleri verdiği, ticari defter ve kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi ile de pek çok ödeme ilişkisinin olağan ticari ilişkiye uygun düşmediği tespitinin yapıldığı ve davacının ileri sürdüğü maddi vakaların davalı-borçlu … Tur. Paz. ve Reklam A.Ş vekili tarafından 11/07/2018 tarihli celsedeki beyanıyla da kabul edildiği, bu hali ile davalılar arasında örtülü bir ilişki bulunduğu, dava konusu edilen para transferlerine ilişkin tasarrufların (toplam 4.039.057,14 TL) muvazaalı olduğu saptaması ve yerel mahkemenin gerekçeli kararında ileri sürülen nedenlerle davanın kabulüne karar verilmiş olması yerinde görüldüğü ancak, borçlu şirketin davacı kuruma olan kesinleşmiş ve ödenmemiş vergi borcu miktarı saptanıp ve bu vergi borcu ile sınırlı olmak üzere, tahsile karar verilmesi gerekirken bu yapılmadan davalı-3. kişiye yapılan muvazaalı para aktarımına ilişkin tasarrufun iptaline karar verilmiş olmasının ve Avukatlık ücretinin maktu olarak hükmedilmesi gerekirken nisbi hükmedilmesinin hatalı olduğu gerekçesi ile davalı … Turizm Yatırımları Tic. A.Ş vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/07/2018 tarih ve 2016/400 esas, 2018/405 karar sayılı kararının, HMK’nın 353/1-b-3 maddesi uyarınca kaldırılmasına ve yeniden hüküm tesisine karar verilmiş, anılan karar aynı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, 6183 sayılı yasanın 24 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

1.HMK’nin 33. maddesine göre Hakim, Türk hukukunu resen uygulamak zorundadır. Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme Hakime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile Hakim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur. Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla 6183 sayılı yasanın 24 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve davanın 6183 sayalı Yasa’nın 26.maddesine göre 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu nedenlerle davalılar arasındaki dava tarihi 01.07.2016 tarihinde geriye doğru 5 yıllık süredeki işlemler değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece davanın BK’nun 19.maddesi olarak nitelemesi hatalı olmuştur.

2.Davacı … idaresi, borçlu şirketin muhasebecesi sıfatı ile görev yapan …’in ihbarı üzerine, üçüncü kişi … Turizm Yatırımları Tic. A.Ş ‘nin, borçlu … Tur. Paz. ve Reklam A.Ş adına faaliyetlerini yürüttüğünü, borçlu şirketin aslında üçüncü kişi şirket tarafından idare edildiğinin anlaşıldığından, borçlu şirketin, davalı … Turizm Yatırımları Tic. A.Ş’ne gönderdiği paralardan vergi borcu oranında tahsilini talep etmiştir. Yargılama sırasında, ihbar mektubu gönderen … mahkemece dinlenmiş, iddalarını yenilemiş, davalı borçlu vekili de, … Tur. Paz. ve Reklam A.Ş yönetim kurulu başkanı …’un asgari ücretle çalışan birisi olduğunu belirtmiştir.

Mahkemece alınan 07.04.2017 tarihli bilirkişi raporunda, sadece davacı vekilinin sunduğu belgelere dayalı olarak, borçlu ve üçüncü kişi şirketler arasındaki görünüşte farklı ortakları olsa da, iki firma arasındaki ilişkinin olağan bir kiralama ilişkisi olmadığı, yapılan öedemelerin ticari hayatın gereklerine uygun olmadığını, farklı zamanlarda borçlu şirketin davalı … şirketine 4.039.057,14 TL para aktarımı yaptığını belirtmiştir.

Rapor davalıların sunduğu belgeler ve ticari defterler incelenmeksizin, verildiğinden yeterli görülmeyerek mahkemece 27.10.2017 tarihli ikinci rapor alınmıştır. Bu rapor da, davalı borçlu ve üçüncü kişinin ticari defterleri üzerinde inceleme yapıldığı, 2008-2016 döneminde, üçüncü kişinin borçlu adına 20.179.714,29 TL fatura düzenlendiği, buna karşılık banka havalesi ile yapılan ödemenin 21.307.737,29 TL olduğu, 2012-2014 yıllarında borçlunun ticari defterlerinde karşılığı ve haklılığı anlaşılmayan 6.930.845,90 TL üçüncü kişiye ödeme yaptığı belirtilmiştir. Bu rapora yapılan itiraz üzerine 02.02.2018 tarihli bilirkişi raporu alınmış, bu raporda ise dosyadaki mevcut bilgi ve belgelere göre davalıların aynı şirketler olduğuna dair yeterli kanıtın olmadığı belirtilmiştir.

Mahkemece alınan ilk bilirkişi raporu davalıların ticari defter ve belgeleri incelenmeksizin verildiğinden hükme elverişli olmadığı açıktır, ikinci alınan rapora da ise davalılar arasındaki hasılat kirası niteliğinde olan sözleşme hükümlerine göre bir değerlendirmenin yapılmadığı, davalılar arasındaki para transferinin karşılığı ve haklılığı anlaşılmadığı yönündeki saptamanın somut bulgular ile ortaya konulmadığı görülmüştür.

Üçüncü bilirkişi raporunda ise sunulan belge ve ticari defterlerle ilgili hiçbir değerlendirme yapılmaksızın genel-geçer ifadeler kullanmak sureti ile bir rapor verildiğinden, alınan raporlar hükme elverişli olmadığı gibi, bir ve ikinci raporların eksiklikleri ve tarafların itirazlarına göre yeniden rapor alınmış ise de itibar edilmeme gerekçesi de gösterilmemiştir.

Bu nedenlerle, mahkemece, davalıların ticari defterleri ve aralarındaki hasılat kirası niteğindeki sözleşme hükümlerini değerlendirecek bir rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.

3.Davalı borçlu ve dinlenen tanık anlatımlarında, borçlu şirketin paravan bir şirket olarak kurulduğu iddia edildiğinden, borçlu şirketin kurucuları ile üçüncü kişi şirket arasında bir ilişki olup olmadığı, borçlu şirket ortaklarının Sosyal Güvenlik Kayıtları, mali durumları ile zapıta araştırması yapılarak, bir değerlendirme yapılması gerekirken bu yönde bir araştırma yapılmaması da isabetli olmamıştır.

4.Kabule göre ise, 1136 Sayılı Avukatlık Kanunun 168.maddesinde değişiklik yapan 5904 Sayılı yasanın 35.maddesi “6183 sayılı Yasanın uygulanmasından doğan her türlü davalarda vekalet ücreti tutarı maktu olarak belirlenir” hükmü gereğince taraflar yararına maktu vekalet ücreti takdiri gerekirken nispi vekalet ücreti takdiri doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davalı … Turizm Yatırımları Tic. A.Ş vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün HMK’nın 371.maddesi gereğince BOZULMASINA, kararın bir örneğinin ilk derece mahkemesine, dosyanın HMK’nın 373/2.maddesi gereğince İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı … Turizm Yatırımları Ticaret Anonim Şirketi’ne geri verilmesine, 16/02/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 
HMK
Yorum bırakın
TÜM YORUMLAR (0)
Henüz yorum eklenmemiş