Davada kanuni temsil
HMK Madde 52
(1) Medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir.
6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi
Bu maddede, medenî hakları kullanma ehliyetine sahip bulunmayanların, davada temsil esası düzenlenmiştir.
Medenî hakları kullanma ehliyetine sahip bulunmayanlar bakımından kanunî temsilci eliyle, tüzel kişiler bakımından da yetkili organları aracılığıyla davanın yürütülmesi taraflara ilişkin bir dava şartıdır. Bu nedenle, davada, medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olmayan gerçek kişiler kanunî temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir.
HMK Madde 52 Davada kanuni temsil
Yargıtay İçtihatları
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/7186E. , 2022/1468K.
- HMK Madde 52
- Davada kanuni temsil
MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
1)Temyiz incelemesinin murafaalı yapılmasına işin ivediliği ve niteliği nedeniyle 5311 Sayılı Kanunla değişik İİK’nin 366. maddesi hükmü uygun bulunmadığından bu yöndeki isteğin reddine oy birliği ile karar verildikten sonra işin esası incelendi:
2) Alacaklılar tarafından başlatılan ilamlı icra takibinde, borçlunun alacaklıların takip ehliyeti bulunmadığı, yetkili yerde takibin başlatılmadığı, hacizlerin kaldırılması ve diğer iddialarla mahkemeye başvurduğu, mahkemece şikayetin kısmen kabulüne karar verildiği, alacaklıların ve borçlunun istinaf yoluna başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince HMK‘nın 297/2 maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, İlk Derece Mahkemesince kaldırma kararı uyarınca yapılan yargılama da şikayetin kısmen kabulüne karar verildiği, borçlunun ve katılma yoluyla alacaklıların istinaf yoluna başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, aşkın hacze ve icranın geri bırakılmasına dair verilen kararın kesin olduğundan bahisle HMK ‘nın 352. maddesi gereğince istinaf talebinin usulden reddine karar verildiği, karara karşı borçlunun temyiz yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK’nın 50 ve 51. maddeleri gereğince, tüzel kişilerin taraf ve dava ehliyetlerinin bulunması gerekir. Aynı Kanun’un 52. maddesi hükmü gereğince de; tüzel kişiler davada yetkili organları tarafından temsil edilir. Diğer yandan TMK’nın 48. maddesi hükmüne göre tüzel kişinin hak ehliyeti; 49. maddesi hükmüne göre de fiil ehliyeti belirlenebilir. HMK’nın 114. maddesi hükmü gereğince ehliyet “dava şartı” olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece, re’sen gözetilmesi zorunludur.
Yine 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde; hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılmasını ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerektiği; aynı maddenin 2. fıkrasında ise; hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu ifade edilmiştir.
Somut olayda, borçlunun sair iddialarla birlikte alacaklıların takip ehliyeti olmadığı şikayetini de ileri sürdüğü, Bölge Adliye Mahkemesinin temyiz incelemesine konu kararında icranın geri bırakılması ve aşkın hacze dair değerlendirme yapılarak isabetli şekilde kesin olarak karar verilmişse de alacaklının takip ehliyeti bulunmadığı iddiası bakımından olumlu olumsuz bir karar verilmediği görülmektedir.
O halde Bölge Adliye Mahkemesince, 6100 sayılı HMK’nun 297/2. ve 114. maddeleri gözetilmek suretiyle borçlunun dilekçesinde ileri sürdüğü alacaklının takip ehliyeti bulunmadığı şikayeti incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ: Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile … Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 18/12/2020 tarih, 2020/320 E. – 2020/2136 K. sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK’nun 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 09/02/2022 oybirliğiyle karar verildi.
HMK Madde 52 Davada kanuni temsil
Yargıtay İçtihatları
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2014/19515E. , 2017/1825K.
- HMK Madde 52
- Davada kanuni temsil
- TARAF EHLİYETİNİN SONA ERMESİ
( 6100 s. Hukuk Muhakemeleri K m. 50 , 114 ) ( 4721 s. MK m. 1023 )
ÖZET: Dava ehliyeti davada taraf olma yeteneğidir. Davacının dava tarihinden sonra öldüğü ve davada taraf ehliyetinin sona erdiği anlaşılmış olup mirasçılarının tespit edilerek davaya dahil edilmeleri suretiyle yargılamaya devam edilmesi gerekirken bu yasal zorunluluğun gözardı edilmesi doğru değildir.
Taraflar arasında görülen el atmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda yerel mahkemece davanın kısmen kabul-kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR
Davacılar; kayden maliki oldukları 956 parsel sayılı taşınmaza davalılarca haksız olarak el atıldığını, 30 yıldır üzerinde bulunan fındıkların davalılarca toplandığını, kendilerinin taşınmazdan faydalanmalarının engellendiğini ileri sürerek davalıların haksız el atmalarının önlenmesine ve dava tarihinden geriye dönük beş yıllık ecrimisil bedeli olarak şimdilik 8.000-Tl’nin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar; çekişme konusu 956 parsel sayılı taşınmazın 698 parselin ifraz ile oluştuğunu ve davalı …’ye 12/05/1977 tarihinde kayıt maliki görünen davacıların kardeşleri dava dışı … ve … tarafından temlik edildiğini, her ne kadar davacılar tarafından açılan dava sonucu taşınmazın … ve … adlarına olan kayıtların iptali ile davacılar adlarına tesciline karar verilmiş ve 26/04/1978 tarihinde davacılar adına hükmen tescil edilmiş ise de kendi iktisaplarının hükmen tescil işleminden önce olduğunu ve tapu kaydında malik görünen … ve …’den kayda güvenerek satın aldıklarını, TMK 1023. maddesi uyarınca iyiniyetlerini korunması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuşlar,aşamalardaki beyanlarında taşınmazı satın aldıkları … ve … ile Tapu Müdürlüğü’ne davanın ihbarını istemişlerdir.
Feri Müdahiller; davanın ihbarı neticesinde feri müdahil olarak davaya katılmalarına ve davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece; davacıların mülkiyet hakkına üstünlük tanımak suretiyle subut bulan davanın el atmanın önlenmesi isteği bakımından kabulüne, davalıların kötü niyetleri kanıtlanamadığından ecrimisil istemi yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 956 parsel sayılı fındık bahçesi vasıflı taşınmazın, 28/08/1961 tarihli tapulama işlemi ile oluşan 698 parselde yapılan ifraz ile oluştuğu, davacılardan … ,… ve …’in mirasbırakanları …’in 1/3 oranında, diğer davacılar …’in 1/12, …’in ise ¼ oranında taşınmazda pay sahibi oldukları, hibe nedeniyle taşınmazın geldisi olan 698 parselin tapulama sonucu … adına tescil edilmiş iken oğulları … ve … adlarına ½ oranında kaydedildiği …’in kızları …, … ve …’nün açtığı tapu iptal tescil davası sonucunda her biri adına 1/3 pay oranında …, … ve … adına hükmen tescil gördüğü, sözü edilen tescil işleminden önce taşınmazın ½ oranında kayıt malikleri olan … ve … tarafından davalı …’a 12/05/1977 tarihli satış işlemi ile temlik edildiği, tapu kayıt malikleri tarafından mülkiyet hakkına dayanılarak eldeki davanın açıldığı ve dava tarihinden önce vesayet altına alınan davacılar … ve … bakımından dosyaya vesayet kararlarının ibraz edildiği fakat vesayet altındaki kişiler adına dava açmak üzere vesayet makamınca verilen izin kararının bulunmadığı, davacı …’nün de dava tarihinden sonra öldüğü anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere, dava ehliyeti davada taraf olma yeteneğidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 50. maddesiyle taraf ehliyetini, ”Medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir” şeklinde açıklamış, ancak taraf ehliyetini tanımlamamış ve Türk Medeni Kanununa (TMK) yollamada bulunmakla yetinmiştir. TMK ise, davada taraf olma ehliyetini, medeni haklardan yararlanma ehliyetinin bir parçası saymış 8., 28., 47. ve 48. maddeleriyle bu yönde hükümler getirerek, medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişinin davada taraf olma yeteneğini taşıdığını, her gerçek kişinin sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren taraf ehliyetini kazanacağını ve yaşadığı sürece taraf ehliyetinin devam edeceğini belirtmiştir. Öte yandan, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği TMK’nın 28. maddesinin buyurucu nitelikteki hükmüyle açıklanmıştır. Dava tarihinden önce ölüm nedeniyle şahsiyeti son bulan kişinin taraf ehliyetini yitireceği kuşkusuzdur. Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 51. maddesinde dava ehliyetinin medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirleneceği düzenlenmiş olup dava ehliyeti, medeni hukuktaki fiil ehliyetinin usul hukukundaki bir yansımasıdır. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 9. ve devamı maddelerine göre ergin, ayırtım gücüne sahip olan ve kısıtlı olmayan kişiler fiil ehliyetine sahiptir. Bir diğer anlatımla aynı yasanın 14. maddesinde yazılı olduğu üzere ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur.
Yine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 448. maddesinde, vasinin, vesayet altındaki kişiyi bütün hukuki işlemlerinde temsil edeceği; 462. maddesinin 8. bendinde de, vasinin, vesayet makamından izin almak koşuluyla kısıtlı adına dava açabileceği hususları düzenlenmiştir.
Dava ve fiil ehliyetinin usul hukukumuzdaki yansıması olarak yapılan düzenlemelerden bir diğeri de davada kanuni temsil yetkisi olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 52. maddesine göre “ Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir.”
Aynı yasanın 54. maddesinde de “ Kanuni temsilciler, davanın açılıp yürütülmesinin belli bir makamın iznine bağlı olduğu hallerde izin belgelerini, tüzel kişilerin organları ise temsil belgelerini, dava veya cevap dilekçesiyle mahkemeye vermek zorundadırlar; aksi taktirde dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamazlar. Şu kadar ki; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mahkeme, kanuni temsilcilerin veya tüzel kişilerin organlarının, yukarıda belirtilen eksikliği gidermeleri şartıyla dava açmalarına yahut davayla ilgili işlem yapmalarına izin verebilir.
İzin belgesinin alınması için mahkemeye müracaat edilmesi gerekiyorsa ilgiliye, müracaatı için kesin süre verilir. Bu süre içinde mahkemeye başvurulması halinde bu konuda karar verilinceye kadar beklenir.
Süresi içinde belgelerin ibraz edilmemesi veya mahkemeye başvurulmaması halinde, dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır”.
10.2011 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/1-d maddesinden de anlaşılacağı üzere taraf ve dava ehliyeti ile kanuni temsilin sözkonusu olduğu hallerde,temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması dava şartlarından olup, 115. maddeye göre de mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmalı, davanın açılıp yürütülmesinin belli bir makamın iznine bağlı olduğu hallerde (vesayet makamının izin kararı gibi ) izin belgelerini,kanuni temsilcinin verilen kesin süreye rağmen sunmaması halinde 52. maddeye göre davanın açılmamış sayılmasına, kanuni temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunmaması (vesayet kararının ibraz edilmemesi gibi) halinde ise dava şartı eksikliğinin giderilmesi için kesin süre verilip kesin süre dahilinde eksiklik tamamlanmadığı taktirde dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmelidir.
Aynı yasanın zaman bakımından uygulamayı düzenleyen 448. maddesinden de anlaşıldığı üzere bu kanun hükümleri,tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.
Somut olaya gelince; davacı …’ın dava tarihinden sonra 27/10/2012 tarihinde öldüğü ve davada taraf ehliyetinin sona erdiği anlaşılmış olup mirasçılarının tespit edilerek davaya dahil edilmeleri suretiyle yargılamaya devam edilmesi gerekirken bu yasal zorunluluğun gözardı edilmesi doğru değildir.
Diğer davacı …’in kendi adına asaleten, davacı …’e ise vesayeten eldeki davayı açtığı ancak vesayet makamından kısıtlı Hasan adına dava açma yetkisi verildiğini gösteren izin belgesini ibraz etmediği anlaşılmakla davacıya , husumete izin belgesini sunması için süre verilmesi gerekirken anılan hususun göz ardı edilerek sonuca gidilmesi de isabetli olmamıştır.
Davalıların temyiz itirazı üzerine yapılan inceleme sonucunda hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.