HMK MADDE 57 - İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞI
4 Kasım 2024
HMK MADDE 57 - İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞI

İhtiyari dava arkadaşlığı

HMK Madde 57

(1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:

a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.

b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.

c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

“İhtiyarî dava arkadaşlığı” başlığını taşıyan 62 nci madde hükmü 1086 sayılı Kanundaki 43 üncü maddedeki ifadelerin günümüz Türkçesine uyarlanmış hâlini ifade etmektedir.

İhtiyarî dava arkadaşlığını oluşturan sebepler, 1086 sayılı Kanunda iki bent altında düzenlenmişken, yeni değişiklikle üç bent olarak kabul edilmiştir. Birinci bentte, 1086 sayılı Kanundaki “iştirak hâlinde bulunması” ifadesinin elbirliği mülkiyetini çağrıştırması ve kavramlar arasında doğması muhtemel karışıklığı önlemek açısından, “elbirliği mülkiyeti dışındaki bir sebeple ortak olması” ifadesine yer verilmiştir.

1086 sayılı Kanunun 43 üncü maddesinin (1) numaralı bendinin ikinci cümlesinde yer alan ihtiyari dava arkadaşlığını oluşturan sebep, bu düzenlemede (b) bendi olarak günümüz Türkçesine çevrilmiştir.

İhtiyarî dava arkadaşlığını oluşturan diğer bir sebep de (c) bendinde düzenlenmiştir. İhtiyarî dava arkadaşlığının amaçları dikkate alınarak (usul ekonomisi, çelişkili kararı önlemek gibi) 1086 sayılı Kanun hükmünden farklı bir biçimde ihtiyarî dava arkadaşlığından söz edilebilmesi için davanın temelini oluşturan, vakıaların yanı sıra hukukî sebeplerin de aynı veya benzer olmasının gerektiği vurgulanmıştır. Böylece “davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukukî sebeplerin birbirine benzer olması” ifadesiyle, ihtiyarî dava arkadaşlığını oluşturabilecek sebepler daha da genişletilmiştir. Bu husus, Türk hukukunda gerek öğreti gerek Yargıtay uygulamalarına uygun bir düzenlemeyi içermektedir. Benzer düzenlemelere Almanya ve Avusturya kanunları ile İsviçre’nin Neuchatel Usul Kanununda da rastlamak mümkündür.

 

HMK Madde 57 İhtiyari dava arkadaşlığı

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/92E. , 2015/789K.

  • HMK Madde 57
  • İhtiyari dava arkadaşlığı
  • Dava arkadaşlığı
  • Kira sözleşmesinde birden çok kiraya verenin bulunması

( 6100 s. Hukuk Muhakemeleri K m. 57 , 58 , 59 , 60 ) ( 1086 s. HUMK m. 43 )

Taraflar arasındaki “itirazın kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9. İcra Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.01.2012 gün ve 2011/1087 esas, 2012/43 karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 31.05.2012 gün ve 2012/4446 esas, 2012/8213 karar sayılı ilamı ile;

(…Uyuşmazlık, ödenmeyen kira parası nedeniyle başlatılan icra takibine itirazın kaldırılması tahliye ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin kabulüne karar verilmesi üzerine karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Takipte dayanılan ve karara esas alınan 1.3.2011 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli yazılı kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmede kiraya verenler olarak M…… ve A….. olmak üzere iki kişinin ismi ve imzası bulunmaktadır. Davaya dayanak icra takibi ise kiralayanlardan sadece A…. tarafından başlatılmış, dava da yine aynı kişi tarafından açılmıştır. Kiralayanların birden fazla olması durumunda aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan tüm kiralayanların birlikte takip yapmaları ve birlikte dava açmaları gerekir. Bu husus kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulmalıdır. Kiralayanlardan birinin yokluğu ile yapılan icra takibi geçersiz olup temerrüde esas tutulamaz. Davanın açılmasındaki noksanlığın sonradan giderilmesi mümkün ise de temerrüde esas takip ve ödeme emrindeki noksanlığın sonradan giderilmesi mümkün değildir. Bu durumda mahkemece, tahliye isteminin reddine karar verilmesi gerekirken tahliyeye karar verilmesi doğru olmadığı gibi, alacak yönünden de, davacı A….’ın sözleşmedeki kiralayan iki kişiden birisi olması nedeniyle alacağın ancak yarısını talep edebilecekken tamamını istemesinin de mümkün olmadığı gözetilmeksizin alacağın tamamı üzerinden itirazın kaldırılmasına karar verilmiş olması da doğru değildir.

Karar bu nedenlerle bozulmalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 1

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, itirazın kaldırılması, tahliye ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, kira sözleşmesinden kaynaklanan şahsi hakkın kullanılmasında mecburi dava arkadaşlığının söz konusu olamayacağı, kiralayanların sözleşmeden doğan haklarını tek başına kullanmalarını engelleyen bir yasa hükmü bulunmadığı gerekçesiyle, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birden fazla kiralayan arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunup bulunmadığı, varılacak sonuca göre davacı-kiralayan A….’ın, davalı-kiracı hakkında tek başına tahliye istemli icra takibi yapıp yapamayacağı; eldeki itirazın kaldırılması davasını diğer kiralayan olmaksızın tek başına açıp açamayacağı ve kira borcunun tamamını talep etmesinin mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle zorunlu dava arkadaşlığı üzerinde durulmalıdır:

Dava iki taraf esası üzerine kurulduğundan, davada, davacı ve davalı olarak mutlaka iki taraf vardır. Olayın özelliği gereği, bazen davacı tarafta ve/veya davalı tarafta birden çok kişi yer alabilmektedir. Davada, davacı ve/veya davalı tarafta birden çok kişinin bulunduğu hallerde, birden fazla kişiden oluşan tarafta yer alan kişiler arasındaki ilişki “dava arkadaşlığı” (sübjektif dava birleşmesi; tarafların taaddüdü) olarak adlandırılır (Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 574).

Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı; zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında toplanmaktadır. Zorunlu dava arkadaşlığı da, yine kendi içinde maddi ve şekli dava arkadaşlığı olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.

Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşıdır.

Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında tek bir karar verecektir.

Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez (HGK, 03.07.2013 gün ve 2012/21-699 Esas, 2013/1029 Karar sayılı ilamı).

Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında tüm dava arkadaşlığı halleri ihtiyaridir.

Eldeki davanın açıldığı 19.09.2011 tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 43. maddesinde;

“Birden ziyade kimseler aşağıdaki hallerde birlikte dava ikame edebilecekleri gibi birlikte aleyhlerine de dava ikame olunabilir:

1-Müddeiler veya müddeaaleyhler arasında müddeabih olan hak veya borcun iştirak halinde bulunması veyahut müşterek bir muamele ile hepsinin lehine bir hak taahhüt edilmiş olması veya kendilerinin bu suretle taahhüt altına girmeleri,

2-Davanın, her biri hakkında aynı sebepten neşet etmesi”

şeklinde düzenleme getirilmiştir.

Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması, hallerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da dava arkadaşlığı, ihtiyarı dava arkadaşlığı (m. 57, 58) ve zorunlu dava arkadaşlığı (m. 59, 60) olarak düzenlenmiştir.

Dava arkadaşlığı yönünden yapılan bu açıklamaların, takip arkadaşlığı yönünden de geçerli olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında eldeki davanın konusunu oluşturan tahliye istemi ele alındığında, bu talep bölünemez bir eda içermesi nedeniyle kira sözleşmesinin tüm tarafları açısından sonuç doğuracak nitelikte olduğundan, birden fazla kiralayanın bulunduğu hallerde tüm hak sahiplerinin katılımı olmaksızın diğerlerinin de haklarını etkileyecek şekilde bir kısım kiralayan tarafından tahliye talep edilemeyeceği açıktır.

Zira, dava konusu, taşınır mal veya taşınmaz mal gibi bölünemez nitelikli ise, örneğin muristen kalan taşınmazın iki haklı ihtar sebebiyle tahliyesi davasında mirasçılar arasındaki ilişki zorunlu dava arkadaşlığıdır (Ejder Yılmaz, a.g.e., s. 514, 589).

Bu itibarla, kiralayanların birden fazla olması durumunda aralarında zorunlu takip arkadaşlığı bulunduğundan, tüm kiralayanların birlikte takip yapmaları ve bu takibe karşı yapılan itirazın kaldırılması için birlikte dava açmaları gerekir.

Nitekim aynı ilke, Hukuk Genel Kurulu’nun 22.12.2010 gün ve 2010/6–659 Esas, 2010/682 Karar sayılı ilamında da benimsenmiştir.

Somut olayda kiralayanlar; M….. ve A….. (davacı) ile kiracı M….. (davalı) arasında 01.03.2011 başlangıç tarihli, 1 yıl süreli kira sözleşmesi imzalandığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.

İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 2011/17720 sayılı takip dosyası üzerinden 28.7.2011 tarihli takip talebini başlatan alacaklı; davacı A…. olup, borçlu M……’ın kira sözleşmesi uyarınca Temmuz 2011 ayı kira bedeli 8.500,00 TL’yi ödemesi (tahliye ihtarı da yapılmak suretiyle) talep edilmiştir.

Yukarıda açıklandığı üzere, kiralayanlar arasında zorunlu dava (takip) arkadaşlığı bulunduğu ve kira sözleşmesinin özel şartlar bölümünde kiralayanlardan birinin tek başına tahliye isteminde bulunabileceğine dair özel yetki de verilmemiş olması hususları gözetildiğinde, kiralayanlardan sadece birisi olan A…..’ın tek başına tahliye istemli icra takibi başlatması ve eldeki davayı sadece kendisinin açması yerinde değildir.

Ayrıca, kiralayanların iki kişi olması nedeniyle davacı A…..’ın sözleşmedeki alacağın ancak yarısını talep edebilecekken, tamamının bir kiralayana ödenmesi sonucunu doğuracak şekilde yerel mahkemece karar verilmesinin doğru olmadığı da açıktır.

O halde, kiralayanların tamamı tarafından talep edilmedikçe tahliye kararı verilemeyeceği ve kiralayanlardan birisinin ancak kendi payına düşen kira alacağını icra takibine konu edebileceğine ilişkin Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 28.01.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

HMK Madde 57 İhtiyari dava arkadaşlığı

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/319E. , 2022/924K.

  • HMK Madde 57
  • İhtiyari dava arkadaşlığı
  • Şikayet istemi
  • İlamlı takip
  • Manevi tazminat alacağı
  • Yargılama giderleri
  • Avukatlık ücreti
  • Her bir alacaklı yönünden ayrı takip yapılması
  • Dava arkadaşlığı

( 818 s. BK m. 162 ) ( 6100 s. Hukuk Muhakemeleri K m. 30 , 57 , 294 , 301 ) ( 2004 s. İİK m. 16 , 24 , 38 , 41 , 138 ) ( 6098 s. Borçlar K m. 169 ) ( 2709 s. Anayasa m. 141 )

1. Taraflar arasındaki “şikâyet” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul 5. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikâyetin reddine ilişkin karar borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.

2. Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

4. Borçlu vekili şikâyet dilekçesinde; müvekkili aleyhine İstanbul 35. İcra Müdürlüğünün 2015/19598 E. sayılı dosyasında başlatılan ilamlı takibe dayanak Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.11.2014 tarihli ve 2013/437 E., 2014/489 K. sayılı kararında her bir davacı yönünden hükmedilen manevi tazminat ile yargılama giderleri ve vekâlet ücreti için alacaklı vekili tarafından ayrı ayrı icra takibi yapılmak suretiyle müvekkili aleyhine altı adet icra takibi başlatıldığını, ilamının bir bütün olduğunu, bölünemeyeceğini ve tefrik edilemeyeceğini, her bir davacı yönünden ayrı ayrı dava açılmadığını, ilamının bölünerek ayrı ayrı icra takibine konu edilmesinin iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağını ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:

5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; takibe dayanak ilamın müvekkiline ilişkin kısmının avukatlık ücreti ve masraf alacağı ile birlikte bir bütün olarak icra takibine konulduğunu, müvekkili yönünden bu ilama dayalı olarak başkaca bir icra takibi yapılmadığını, asıl alacak, masraf ve vekâlet ücreti alacağının bölünerek ayrı ayrı icra takibine konu edilmediğini, dolayısı ile herhangi bir şekilde hakkın kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığını, aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayan farklı alacaklıların kendi alacaklarını icra aşamasında da birlikte talep etmelerinin zorunlu olmadığını, takip konusu ilamda her bir alacaklı için ayrı ayrı alacağa ve vekâlet ücretine hükmedildiğini, karşı taraf vekâlet ücretinin dahi ayrı ayrı hüküm altına alındığını, her bir alacaklı için ayrı takip yapmalarının nedeninin davacıların hesaplarının birbirine karışmasının önlenmesi olduğunu belirterek şikâyetin reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 14.06.2016 tarihli ve 2015/950 E., 2016/633 K. sayılı kararı ile; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, Özel Dairenin 28.05.2015 tarihli ve 2015/9086 E., 2015/11928 K. sayılı içtihadında ihtiyarî dava arkadaşları için aynı ilamda hükmedilen ayrı ayrı tazminatların dahi ayrı ayrı takibe konu edilemeyeceğine hükmettiği ancak bunun açıkça hukuka aykırı olduğu, öncelikle içtihatta bahsedildiği gibi asıl alacak, vekâlet ücreti ve yargılama masraflarından oluşan ilamın bir bütün olduğu, birden fazla ihtiyarî dava arkadaşı hakkında birden çok hüküm kurularak ihtiyarî dava arkadaşları sayısınca hükmedilen asıl alacak, vekâlet ücreti ve yargılama masraflarının sadece her bir davalı açısından kendi içinde bir bütün olup, tüm ihtiyarî dava arkadaşları açısından topluca bir bütünlük teşkil etmediği, ihtiyarî dava arkadaşlarının, ayrı ayrı dava açmayıp, birlikte dava açmalarının aleyhlerine yorumlanamayacağı, ayrıca ihtiyarî dava arkadaşları lehlerine aynı ilamla kurulan hükümleri ayrı ayrı icraya koyamamaları Anayasal hak arama hürriyetini zedeleyici olacağı, çünkü ayrı ayrı takibe koyulması durumunda tebligat sayısı artığından usulsüz tebligat riski azalacağı gibi, borçlunun itiraz süresi, itiraz edip etmeyeceğinin de değişebileceği, ayrıca kısmi ödeme yapılması hâlinde alacaklılar arasında bölüşülmesi durumunun oluşmayacağı gibi haczin diğer ihtiyarî dava arkadaşlarından önce kesinleşmesi ve hacizde öncelik hakkı elde etme imkânının da ortadan kaldırılacağı, bir diğer hususta dava için verilen vekâlet ve ücretin icra takibini kapsamamasıdır ki ihtiyarî dava arkadaşlarından biri icra takibi için başka bir avukata vekâlet vermesi veya icra vekâlet ücretini ödememesi nedeniyle ihtiyarî dava arkadaşlarından biri açısından takibe geçilememesi ve sonradan takibe geçilmesinde de bu içtihat nedeniyle hak kaybına uğranılacağı, bu nedenlerle ilamın bütün olduğu hususu ihtiyarî dava arkadaşları için geçerli olmayıp, ihtiyarî dava arkadaşları açısından aynı ilamla hükmedilen alacakların ayrı ayrı takibe konulabileceği gerekçesi ile şikâyetin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 22.12.2016 tarihli ve 2016/21033 E., 2016/17362 K. sayılı kararı ile;

“…Şikayete konu takibin dayanağı olan Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/437 Esas, 2014/489 Karar sayılı ilamında hükmedilen manevi tazminat alacağı, avukatlık ücreti ve yargılama giderleri için her bir alacaklı yönünden ayrı takip yapıldığı konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. 6100 sayılı HMK’nun 30. maddesinde “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.” şeklinde usul ekonomisi ilkesi hüküm altına alınmıştır.

Aynı sebep ve aynı ilamdan kaynaklı alacakların aynı takip dosyası üzerinden tahsili mümkün iken, makul ve kabul edilebilir bir gerekçe olmaksızın kendilerini aynı vekil ile temsil ettiren, ilam alacaklılarının, her birinin kendi payına düşen kısım için ayrı takip başlatması yukarıda Yasa ile düzenleme altına alınan usul ekonomisi ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

Bu halde, Mahkemece şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle şikayetin reddi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 16.03.2018 tarihli ve 2017/707 E., 2018/246 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçenin yanında icra hukukunda hakkın kötüye kullanılması kurallarının çok istisnai olarak uygulanması gerektiği, aynı alacaklının aynı ilamdan kaynaklanan alacaklarını birden fazla icra dosyasında takibe koyması, bu istisna kapsamına girebilecek nitelikte ise de, ihtiyarî dava arkadaşlığına da bu kuralın uygulanması ve ayrı ayrı takip yapılabilmesi için geçerli bir nedenin ispatının alacaklıya yüklenmesinin bu istisna kapsamına giremeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilamlı takibe dayanak ilamda hükmedilen manevi tazminat alacağı, avukatlık ücreti ve yargılama giderleri için her bir alacaklı yönünden ayrı takip yapılmasının usul ekonomisi ilkesine aykırılık teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Alacaklının ilamlı icra takibi yapabilmesi için elinde bir mahkeme ilamı ya da kanunların bu kuvvete sahip kıldığı bir belgenin bulunması gerekir. 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 294. maddesinin 1. fıkrası “Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür” şeklinde, aynı Kanunun 301. maddesi ise “Hüküm yazılıp imza edildikten ve mahkeme mührü ile mühürlendikten sonra, nüshaları yazı işleri müdürü tarafından taraflardan her birine makbuz karşılığında verilir ve bir nüshası da gecikmeksizin diğer tarafa tebliğ edilir. Hükmün bir nüshası da dosyasında saklanır. Taraflardan her birine verilen hüküm nüshası ilamdır…” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre, kısaca ilam; mahkeme kararının iki taraftan her birine verilen mühürlü örnekleri, olarak tanımlanabilir. Ayrıca 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 38. maddesinde gerçekte ilam olmadıkları hâlde yasa gereği “ilam mahiyetini haiz belgeler” sayılmış; bazı özel kanunlarda da, ilgili bulundukları konuda birtakım belgelerin ilam niteliğinde olduğu kabul edilmiştir.

13. İlamların icrası ise İİK’nın ikinci babında 24 ilâ 41. maddeler arasında düzenlenmiştir. Borçluya gönderilen icra emri, kanuna ve özellikle ilama veya takip talebine aykırı ise borçlu icra emrinin veya ilamlı icra takibinin iptali veya düzeltilmesi için icra mahkemesine şikâyet yoluna başvurabilir (İİK’nın 41 ve 16. maddeleri).

14. İcra takibi davadan bağımsız olup, icra ve iflas takipleri İİK’da düzenlenmiştir. İİK, HMK’na göre özel kanun olup, HMK takip hukukunda İİK’da açıkça gönderme olduğunda ya da işin niteliğine uygun düştüğü ölçüde uygulanır.

15. Yeri gelmişken usul ekonomi ilkesine de değinmekte fayda bulunmaktadır.

16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, Anayasal dayanağı olan bir ilkedir. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)’nın 141. maddesinin 4. bendinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir. Usul ekonomisi ilkesi yasalarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin aşılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler. Bu bağlamda, basitlik, hızlılık ve ucuzluk usul ekonomisini oluşturan unsurlar olarak ortaya çıkar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6. maddesinde de usul ekonomisinin yargılamanın makul sürede yapılması unsuruna vurgu yapılmıştır.

17. Usul ekonomisi ilkesi takip hukukunda da uygulanır. Anayasanın 141. maddesinin 4. fıkrasına göre mahkemelerin yargı faaliyetlerinde usul ekonomisini gözetme yükümlülüğü ile takip hukukunda icra organlarının usul ekonomisini gözetmesi aynı amaca hizmet eder. Usul ekonomisi ilkesine göre takibin ve icra faaliyetlerinin mümkün olduğunca kısa sürede, basit ve ucuz şekilde sonuçlandırılması gerekir. Bu ilkenin unsurları, takip hukukundaki görünümüne göre takibin makul sürede tamamlanması, takibin makul giderle tamamlanması ve takibin düzenli bir şekilde yürütülmesi olarak ifade edilebilir. Usul ekonomisi ilkesi takibin her aşamasında gözetilmesi gereken bir ilkedir. Takibin makul sürede ve makul giderle tamamlanabilmesi için, takibin düzenli bir şekilde yürütülmesi gerekir. Takibin düzenli bir şekilde yürütülmemesi karmaşaya ve gereksiz gider yapılmasına sebep olacağı için aynı zamanda takibin makul sürede tamamlanması ve takibin makul giderle tamamlanması unsurlarının da ihlâl edilmesi sonucunu doğurur.

18. Uyuşmazlığın çözümü bakımından dava arkadaşlığı kurumunun da açıklanması gerekmektedir.

19. Hukukumuzda dava arkadaşlığı zorunlu ve ihtiyarî dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında; zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.

20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57. maddesinde ihtiyarî dava arkadaşlığı düzenlenmiş olup, birlikte dava açma hakkına sahip olanlar davalarını birlikte açmak zorunda değildirler. Bu kişilerden her biri ayrı ayrı dava açabilecekleri gibi, dilerlerse (isterlerse) birlikte de dava açabilirler. İşte bu son hâlde, davacılar arasında dava arkadaşlığı doğar; fakat bu, ihtiyarî (isteğe bağlı) bir dava arkadaşlığıdır. Davalılar arasındaki ihtiyarî dava arkadaşlığı bakımından da durum böyledir. Meselâ, alacaklı, müteselsil borçlulardan [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 162 vd] her birine karşı ayrı ayrı dava açabileceği gibi, isterse, müteselsil borçluların bir kaçına veya tümüne karşı birlikte dava açabilir. Bu son hâlde, davalı tarafta bulunan müteselsil borçlular ihtiyarî dava arkadaşı durumundadır; yani, bunlara karşı birlikte dava açılması zorunlu değildir.

21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ” İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu” başlığını taşıyan 58. maddesi ise; “İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.” hükmünü içermektedir.

22. İhtiyarî dava arkadaşlığında, dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır; bu davalar, (mahkemece) birlikte görülür. Bu ise, zaman, emek ve masraftan tasarruf sağlar, tahkikat ve yargılamayı kolaylaştırır ve basitleştirir ve nihayet çelişik hükümler verilmesini önler (Kuru, Baki: Medenî Usul Hukuku El Kitabı, C.1, Ankara 2021, s. 956 ).

23. İcra takiplerinde de mecburi takip arkadaşlığı öngören hükümler bulunmaktadır. İhtiyarî takip arkadaşlığı İİK’da düzenlenmemiş olmasına rağmen icra takiplerinde ihtiyarî takip arkadaşlığı mümkündür. Alacaklılar arasında mecburî takip arkadaşlığında birden fazla alacaklı, borçluya karşı birlikte (bir takip talebi ile) icra takibi yapmaya mecburdur. Maddi anlamda mecburi takip arkadaşlığına örnek verilecek olursa, tahliye talepli ilamsız icra takibinde kiralayanlar birden fazla ise icra takibinin kiralayanların tümü tarafından birlikte yapılması zorunludur. Alacaklılar arasında ihtiyarî takip arkadaşlığında ise alacaklılar, bir borçluya karşı ayrı ayrı icra takibi yapabilecekleri gibi, birlikte (bir takip talebi ile) de borçluyu takip edebilirler; örneğin müteselsil alacaklılarda olduğu gibi [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 169] (Baki, Kuru: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 167). Ancak ihtiyarî takip arkadaşlığında alacaklı sayısı kadar takip bulunmaktadır. Aralarında ihtiyarî dava arkadaşlığı bulunan davacılar hakkında ayrı ayrı alacak kalemlerine hükmedilmiş olması durumunda her bir alacaklı yönünden borçluya karşı ayrı ayrı icra takibi yapılması icra usul ekonomisine uygundur.

24. Bu aşamada belirtmek gerekir ki icra (takip) giderleri, icra organlarının icra takibini tam ve doğru bir şekilde yürütebilmeleri için harcanan paralardır. Bu paralar, icra takibine ilişkin bir iş veya hizmetin gerektirdiği bir ücret olup, bu iş veya hizmeti yapan kişilere verilir. Vekâlet ücreti de, takip giderlerine dahildir (m. 138/3). İİK’da (m.138/3) ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde (Tarife) (m. 2/1, 11) borçluya yükletilecek vekâlet ücreti ayrıca düzenlenmiştir. İcra takibini bir vekil (avukat) ile takip ettiren alacaklıya, avukatının icra dairesindeki hizmetinden dolayı, Tarife’ye göre hesaplanacak bir vekâlet ücreti ödenir. Diğer icra giderleri gibi bu vekâlet ücreti de icra takibi sonucunda haksız çıkan borçludan alınır. İcra gideri olan vekâlet ücreti, icra müdürü tarafından, Tarife’ye göre hesaplanır (İİK m. 138/3; Tarife m. 11). Konusu para veya para ile değerlendirilmesi mümkün bir şey olan (ilâmlı veya ilâmsız) icra takiplerinde vekâlet ücreti, alacak veya şeyin değeri üzerinden nispî olarak hesaplanır (Baki, Kuru: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 121, 123, 124, 125).

25. Aynı ilamda aralarında ihtiyarî dava arkadaşlığı bulunan davacılar hakkında ayrı ayrı hükmedilen alacak kalemlerinin her bir alacaklı yönünden borçluya karşı ayrı ayrı icra takibine konulması ile tüm alacaklılar yönünden tek bir takip talebinde bulunularak takip yapılması hâlinde hesaplanacak icra vekâlet farklı olmayacağından, fazladan avukatlık ücreti talep edilmesi ve hakkın kötüye kullanılması durumundan söz edilemeyecektir.

26. Somut olaya gelince; alacaklı … vekili Av. … tarafından borçlu T.C. Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü aleyhine başlatılan ilamlı icra takibine dayanak Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.11.2014 tarihli ve 2013/437 E., 2014/489 K. sayılı ilamının incelenmesinde, davacıların S……n Y……z, S……m Y…….z, S….. E….., G….. Y, … ve G…… G….., davacılar vekilinin Av. …, davalının ise T.C. Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü olduğu, ilamda;

“…1- Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile her bir davacı için 10.000TL toplam: 60.000TL manevi tazminatın 09.09.2008 tarihinden itibaren değişen oranlarda yasa faizi ile birlikte davalı Devlet Demiryollarından alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine,

2- Hükmedilen meblağ üzerinden hesaplanan 4.098,60TL karar ve ilam harcından peşin alman 409,90TL’nin mahsubu ile bakiye 3.688,70TL harcın davalıdan alınarak hâzineye gelir kaydına,

3- Davacı S…..n vekil ile temsil edildiği için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi göz önüne alınarak 1.500TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak bu davacıya verilmesine,

4- Davacı S….m vekil ile temsil edildiği için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi göz önüne alınarak 1.500TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak bu davacıya verilmesine,

5- Davacı S….l vekil ile temsil edildiği için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi göz önüne alınarak 1.500TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak bu davacıya verilmesine,

6- Davacı G….p vekil ile temsil edildiği için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi göz önüne alınarak 1.500TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak bu davacıya verilmesine,

7- Davacı … vekil ile temsil edildiği için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi göz önüne alınarak 1.500TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak bu davacıya verilmesine,

8- Davacı G…..l vekil ile temsil edildiği için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi göz önüne alınarak 1.500TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak bu davacıya verilmesine,

9- Davacılar tarafından yapılan 449,20TL harcın tamamı ve davacı tarafından yapılan 2.456,10 TL yargılama giderinin kabul ve ret olunan miktarlar göz önüne alınarak takdiren ½ sinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, bakiyesinin davacılar üzerinde bırakılmasına.

10- Ret olan bölüm nedeniyle Davalı … Vekil ile temsil edildiği için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gözönüne alınarak 6.900TL nispi vekalet ücreti ile davalı tarafından yapılan 82,50TL yargılama giderinin kabul ve ret olunan miktarlar göz önüne alınarak takdiren 1/2 sinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, bakiyesinin davalı üzerinde bırakılmasına…” hükmedildiği görülmektedir.

27. Takip talebinde 10.000TL manevi tazminat, 6.176,71TL işlemiş faiz, 1.500TL dava vekâlet ücreti, 92,10TL işlemiş faiz, 204,67TL yargılama gideri (1/2)- (1/6), 12,57TL işlemiş faiz, 74,86TL dava harcı, 4,60TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 18.065,51TL’nin tahsilinin istendiği anlaşılmaktadır.

28. Takibe dayanak ilamda ihtiyarî dava arkadaşlığı söz konusu olup, her bir davacı için ayrı ayrı alacak kalemlerine hükmedilmiştir. İhtiyarî dava arkadaşlığı hâllerinde zaman, emek ve masraftan tasarruf sağlayacağı, tahkikat ve yargılamayı kolaylaştıracağından mahkemece davaların birleştirilerek görülmesi HMK’nın 30. maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesinin gereğidir. Ancak İİK, HMK’ya göre özel kanun olup, HMK takip hukukunda İİK’da açıkça gönderme olduğunda ya da işin niteliğine uygun düştüğü ölçüde uygulanır. İhtiyarî takip arkadaşlığında alacaklı sayısı kadar takip bulunduğundan, ilamda ihtiyarî dava arkadaşları için ayrı ayrı hükmedilen alacak kalemlerinin birlikte takibe konulması hâlinde haciz ve ödenen paraların paylaştırılmasında sorunlara yol açacağından, takibin daha az masrafla ve daha kısa sürede sonuçlandıracağı düşünülemez. Bu nedenle ilamda her bir davacı için hükmedilen alacak kalemlerinin birleştirilerek takibe konu edilmesi icra usul ekonomisine aykırıdır.

29. Hukuk Genel Kurulunun 06.04.2016 tarihli ve 2014/8-611 E., 2016/492 K. sayılı kararında da alacaklı vekili tarafından aynı ilama dayanılarak lehe hükmedilen asıl alacak ve vekâlet ücreti ile yargılama gideri alacağı olarak iki ayrı takip başlatılmasının, sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilerek hakkın kötüye kullanılması olduğu ve hukuk düzeni tarafından korunamayacağı, ilamın bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının ayrı ayrı takip başlatmasının dürüstlük kuralına uymayacağı benimsenmiş olup, aynı davacı hakkında hükmedilen alacak kalemlerinin bölünerek ayrı ayrı takibe konu edilmesi engellenmiştir. Somut olayda ise aynı ilamda birden çok ihtiyarî dava arkadaşı hakkında ayrı ayrı hükmedilen alacak kalemlerinin, her bir davacı yönünden borçluya karşı ayrı ayrı takibe konulması usul ekonomisine uygun olup, hesaplanacak icra vekâlet ücretinde bir farklılık olmayacağından belirtilen Hukuk Genel Kurulu kararı somut olay ile örtüşmemektedir.

30. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; aynı sebep ve aynı ilamdan kaynaklı alacakların aynı takip dosyası üzerinden tahsili mümkün iken, makul ve kabul edilebilir bir gerekçe olmaksızın ilam alacaklılarının, her birinin kendi payına düşen kısım için ayrı takip başlatmasının hakkın kötüye kullanımı olup, usul ekonomisi ilkesine aykırılık teşkil ettiği, direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurulu çoğunluğunca benimsenmemiştir.

31. Hâl böyle olunca; mahkemenin direnme kararı açıklanan nedenlerle yerinde olup, onanması gerekmiştir

IV. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.06.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

Yorum bırakın
TÜM YORUMLAR (0)
Henüz yorum eklenmemiş