İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu

HMK Madde 58

(1) İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

Bu maddede, ihtiyarî dava arkadaşlığının usul hukukuna yönelik hükümlerine yer verilmiştir.

Burada ihtiyarî dava arkadaşlarının, davalarının, birbirinden bağımsız olduğu ve her bir dava arkadaşının diğerinden bağımsız hareket edebileceği hususu vurgulanmıştır. Benzer düzenleme Alman Medeni Usul Kanununun 61 inci maddesinde de yer almaktadır.

 

HMK Madde 58 İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/92E. , 2015/789K.

  • HMK Madde 58
  • İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu
  • Dava arkadaşlığı
  • Kira sözleşmesinde birden çok kiraya verenin bulunması

( 6100 s. Hukuk Muhakemeleri K m. 57 , 58 , 59 , 60 ) ( 1086 s. HUMK m. 43 )

Taraflar arasındaki “itirazın kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9. İcra Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.01.2012 gün ve 2011/1087 esas, 2012/43 karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 31.05.2012 gün ve 2012/4446 esas, 2012/8213 karar sayılı ilamı ile;

(…Uyuşmazlık, ödenmeyen kira parası nedeniyle başlatılan icra takibine itirazın kaldırılması tahliye ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin kabulüne karar verilmesi üzerine karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Takipte dayanılan ve karara esas alınan 1.3.2011 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli yazılı kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmede kiraya verenler olarak M…… ve A….. olmak üzere iki kişinin ismi ve imzası bulunmaktadır. Davaya dayanak icra takibi ise kiralayanlardan sadece A…. tarafından başlatılmış, dava da yine aynı kişi tarafından açılmıştır. Kiralayanların birden fazla olması durumunda aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan tüm kiralayanların birlikte takip yapmaları ve birlikte dava açmaları gerekir. Bu husus kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulmalıdır. Kiralayanlardan birinin yokluğu ile yapılan icra takibi geçersiz olup temerrüde esas tutulamaz. Davanın açılmasındaki noksanlığın sonradan giderilmesi mümkün ise de temerrüde esas takip ve ödeme emrindeki noksanlığın sonradan giderilmesi mümkün değildir. Bu durumda mahkemece, tahliye isteminin reddine karar verilmesi gerekirken tahliyeye karar verilmesi doğru olmadığı gibi, alacak yönünden de, davacı A….’ın sözleşmedeki kiralayan iki kişiden birisi olması nedeniyle alacağın ancak yarısını talep edebilecekken tamamını istemesinin de mümkün olmadığı gözetilmeksizin alacağın tamamı üzerinden itirazın kaldırılmasına karar verilmiş olması da doğru değildir.

Karar bu nedenlerle bozulmalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 1

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, itirazın kaldırılması, tahliye ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, kira sözleşmesinden kaynaklanan şahsi hakkın kullanılmasında mecburi dava arkadaşlığının söz konusu olamayacağı, kiralayanların sözleşmeden doğan haklarını tek başına kullanmalarını engelleyen bir yasa hükmü bulunmadığı gerekçesiyle, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birden fazla kiralayan arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunup bulunmadığı, varılacak sonuca göre davacı-kiralayan A….’ın, davalı-kiracı hakkında tek başına tahliye istemli icra takibi yapıp yapamayacağı; eldeki itirazın kaldırılması davasını diğer kiralayan olmaksızın tek başına açıp açamayacağı ve kira borcunun tamamını talep etmesinin mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle zorunlu dava arkadaşlığı üzerinde durulmalıdır:

Dava iki taraf esası üzerine kurulduğundan, davada, davacı ve davalı olarak mutlaka iki taraf vardır. Olayın özelliği gereği, bazen davacı tarafta ve/veya davalı tarafta birden çok kişi yer alabilmektedir. Davada, davacı ve/veya davalı tarafta birden çok kişinin bulunduğu hallerde, birden fazla kişiden oluşan tarafta yer alan kişiler arasındaki ilişki “dava arkadaşlığı” (sübjektif dava birleşmesi; tarafların taaddüdü) olarak adlandırılır (Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 574).

Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı; zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında toplanmaktadır. Zorunlu dava arkadaşlığı da, yine kendi içinde maddi ve şekli dava arkadaşlığı olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.

Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşıdır.

Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında tek bir karar verecektir.

Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez (HGK, 03.07.2013 gün ve 2012/21-699 Esas, 2013/1029 Karar sayılı ilamı).

Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında tüm dava arkadaşlığı halleri ihtiyaridir.

Eldeki davanın açıldığı 19.09.2011 tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 43. maddesinde;

“Birden ziyade kimseler aşağıdaki hallerde birlikte dava ikame edebilecekleri gibi birlikte aleyhlerine de dava ikame olunabilir:

1-Müddeiler veya müddeaaleyhler arasında müddeabih olan hak veya borcun iştirak halinde bulunması veyahut müşterek bir muamele ile hepsinin lehine bir hak taahhüt edilmiş olması veya kendilerinin bu suretle taahhüt altına girmeleri,

2-Davanın, her biri hakkında aynı sebepten neşet etmesi”

şeklinde düzenleme getirilmiştir.

Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması, hallerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da dava arkadaşlığı, ihtiyarı dava arkadaşlığı (m. 57, 58) ve zorunlu dava arkadaşlığı (m. 59, 60) olarak düzenlenmiştir.

Dava arkadaşlığı yönünden yapılan bu açıklamaların, takip arkadaşlığı yönünden de geçerli olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında eldeki davanın konusunu oluşturan tahliye istemi ele alındığında, bu talep bölünemez bir eda içermesi nedeniyle kira sözleşmesinin tüm tarafları açısından sonuç doğuracak nitelikte olduğundan, birden fazla kiralayanın bulunduğu hallerde tüm hak sahiplerinin katılımı olmaksızın diğerlerinin de haklarını etkileyecek şekilde bir kısım kiralayan tarafından tahliye talep edilemeyeceği açıktır.

Zira, dava konusu, taşınır mal veya taşınmaz mal gibi bölünemez nitelikli ise, örneğin muristen kalan taşınmazın iki haklı ihtar sebebiyle tahliyesi davasında mirasçılar arasındaki ilişki zorunlu dava arkadaşlığıdır (Ejder Yılmaz, a.g.e., s. 514, 589).

Bu itibarla, kiralayanların birden fazla olması durumunda aralarında zorunlu takip arkadaşlığı bulunduğundan, tüm kiralayanların birlikte takip yapmaları ve bu takibe karşı yapılan itirazın kaldırılması için birlikte dava açmaları gerekir.

Nitekim aynı ilke, Hukuk Genel Kurulu’nun 22.12.2010 gün ve 2010/6–659 Esas, 2010/682 Karar sayılı ilamında da benimsenmiştir.

Somut olayda kiralayanlar; M….. ve A….. (davacı) ile kiracı M….. (davalı) arasında 01.03.2011 başlangıç tarihli, 1 yıl süreli kira sözleşmesi imzalandığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.

İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 2011/17720 sayılı takip dosyası üzerinden 28.7.2011 tarihli takip talebini başlatan alacaklı; davacı A…. olup, borçlu M……’ın kira sözleşmesi uyarınca Temmuz 2011 ayı kira bedeli 8.500,00 TL’yi ödemesi (tahliye ihtarı da yapılmak suretiyle) talep edilmiştir.

Yukarıda açıklandığı üzere, kiralayanlar arasında zorunlu dava (takip) arkadaşlığı bulunduğu ve kira sözleşmesinin özel şartlar bölümünde kiralayanlardan birinin tek başına tahliye isteminde bulunabileceğine dair özel yetki de verilmemiş olması hususları gözetildiğinde, kiralayanlardan sadece birisi olan A…..’ın tek başına tahliye istemli icra takibi başlatması ve eldeki davayı sadece kendisinin açması yerinde değildir.

Ayrıca, kiralayanların iki kişi olması nedeniyle davacı A…..’ın sözleşmedeki alacağın ancak yarısını talep edebilecekken, tamamının bir kiralayana ödenmesi sonucunu doğuracak şekilde yerel mahkemece karar verilmesinin doğru olmadığı da açıktır.

O halde, kiralayanların tamamı tarafından talep edilmedikçe tahliye kararı verilemeyeceği ve kiralayanlardan birisinin ancak kendi payına düşen kira alacağını icra takibine konu edebileceğine ilişkin Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 28.01.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

HMK Madde 58 İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008/746E. , 2008/748K.

  • HMK Madde 58
  • İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sincan 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.09.2006 gün ve 2006/148 E.- 2006/326 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 15.01.2008 gün ve 2007/613 E.-2008/93 K. sayılı ilamı ile; (…Dava, eser sözleşmesi uyarınca dava dışı yükleniciye devredilen ve onun talimatıyla davalıya geçen 2. kat 4 nolu bağımsız bölüme ait tapu kaydının sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi istemiyle açılmış, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava konusu dairenin dosyada mevcut protokole göre dava dışı müteahhit N….. A…..’ın talimatıyla devredildiği anlaşılmaktadır. Davanın sonucu kendisini de etkileyeceğinden mahkemece öncelikle müteahhit hakkında ayrıca dava açılarak bu dava ile birleştirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu husus üzerinde durulmadan davanın sonuçlandırılması yerinde görülmediğinden kararın bozulması uygun bulunmuştur…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca dava dışı yükleniciye bırakılan ve onun talimatıyla üçüncü kişi tarafından temlik alınan bağımsız bölüme ait tapu kaydının, sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle iptali ve davacı adına tescili isteğine ilişkindir.

Davacı F…. A…. vekili 22.06.2005 harç tarihli dava dilekçesinde; Davacı arsa sahibine ait taşınmaz üzerine dava dışı yüklenici N…. A…..’ın 12.07.1999 tarihli düzenleme şeklinde “kat karşılığı inşaat sözleşmesi” ile inşaat yapmayı yüklendiğini, yüklenicinin, inşaat sözleşmesi gereği kendisine düşen bağımsız bölümlerden olan 2.kat 4 nolu daireyi davalıya satarak, bedelini aldığını, 25.05.2000 tarihli satış senedi ile de davacı tarafından taşınmazın davalıya devredildiğini, nitekim yüklenici tarafından 14.08.2001 tarihli düzenleme şeklindeki taahhütname ile taşınmazın devrine muvafakat edildiği ve bedelinin tahsil edildiğinin kabul edildiğini, ancak eldeki davadan önce davacı arsa sahibi tarafından dava dışı yüklenici N…… A……. aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda; Sincan Asliye 1. Hukuk Mahkemesinin 11.01.2005 gün ve 2001/1134 E, 2005/2 K sayılı kararı ile; Yüklenicinin inşaatı tamamlamadan terk ettiği ve sözleşmedeki edimini yerine getirmediği gerekçesiyle sözleşmenin geriye etkili olarak feshine karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, bu nedenle yüklenicinin üçüncü kişilere yaptığı devirlerin geçersiz olduğunu belirterek, 4 nolu bağımsız bölümün davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı D…….. C…… (yükleniciden daire satın alan üçüncü kişi) vekili 29.08.2005 tarihli cevap dilekçesinde; Dava konusu dairenin bizzat davacı arsa sahibinden satın alındığını ve bedelinin de davacıya ödendiğini, yüklenici ile davalının arasında hiçbir ilişki bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi cevaben bildirmiştir.

Davalı D…….. C…… vekili 26.09.2005 tarihli dilekçesinde ise; Dava konusu 4 nolu dairenin satımı konusunda davalı ile dava dışı yüklenici N….. A……..’ın anlaştıklarını, dairenin satış bedelinin ödendiğini, tapuda devrin bizzat davacı arsa sahibi tarafından 25.05.2000 tarihinde verildiğini beyan etmiştir.

Yerel mahkemece; davacı arsa sahibi ile dava dışı yüklenici Nevzat Akdoğan arasında imzalanan 17/07/1999 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesinin Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/1134 E. ve 2005/2 K. sayılı kararı ile geriye etkili olarak feshedildiği ve kararın kesinleştiği, dava konusu 2.kat 4 nolu dairenin, kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre yüklenici N…… A…….’a düşen daire olduğu, davalı her ne kadar iyi niyetli olarak daireyi davacıdan satın aldığını bildirmişse de dava konusu dairenin yüklenici N……… A…….’a yapacağı iş karşılığı isabet edecek daire olduğunu bilerek bedelini N……. A…….’a ödemek suretiyle ve müteahhidin edimlerini tam olarak yerine getirdiğinde daireye hak kazanacağını, edimlerini tam olarak yerine getirmediğinde sözleşmenin feshedilerek dairelere hak kazanamayacağını bilerek dava konusu daireyi satın aldığı, satış akdinin davacı ile yapılmış olmasının nedeninin arsanın tapuda davacı adına kayıtlı olması bulunduğu, yüklenicinin dava konusu daireye hak kazanamadığı, hak kazanamadığı dairenin devrinin de geçerli olmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir

Özel Daire, yukarıda açıklanan nedenlerle kararı bozmuştur.

Yerel mahkemece ilk hükümde direnilmiştir.

Kural olarak, arsa payı devri karşılığı inşaat yapım sözleşmeleri, karşılıklı edimleri içeren, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir. Sözleşmenin taraflarından arsa sahibi, sözleşmeye uygun koşullarda arsasını yükleniciye teslim etmek, yüklenici kendisine karşı edimini yerine getirdiğinde de edimi karşılığı yükleniciye bırakılan bağımsız bölümlerin tapusunu ona devretmekle yükümlüdür.

Sözleşmenin diğer tarafı olan yüklenicinin edimi ise, sözleşmede kararlaştırılan koşullarda binayı yapıp arsa sahibine teslim etmektir.

İşte böyle bir sözleşme imzalayan yüklenici, inşaat sözleşmesinden doğan edimlerini yerine getirdiğinde arsa sahibine karşı kişisel hak kazanır ve sözleşme uyarınca kendisine bırakılan bağımsız bölümlerin tapusunun adına nakledilmesini arsa sahibinden isteyebilir. Borçlar Kanunu’nun 162 ve devamı maddeleri uyarınca, bu kişisel hakkını arsa sahibinin rıza ve onayını almaya gerek olmaksızın yazılı olmak koşuluyla üçüncü kişilere de devir ve temlik edebilir. Yüklenicinin kişisel hakkını temellük eden üçüncü kişi de bu hakkını, yüklenicinin halefi olarak arsa sahibine karşı ileri sürme olanağına sahiptir.

Ancak gerek yüklenici gerekse ondan kişisel hakkını yazılı olarak temellük eden halefi üçüncü kişinin, bu hakkı arsa sahibine karşı ileri sürebilmesi için, yukarıda değinildiği üzere, yüklenicinin sözleşmenin kendisine yüklediği edimini tam olarak yerine getirmiş olması zorunludur(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.12.1991 gün ve 1991/15-508 E.-634 K. sayılı Kararında da aynı ilke benimsenmiştir)

Somut olayda, arsa sahibi F…….. A….. ve dava dışı yüklenici N…… A…… arasında düzenlenen 17.07.1999 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesinin, Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 11.1.2005 gün ve 2001/1134 E., 2005/2 K. sayılı Kararı ile; yüklenici N….. A…….’ın sözleşmedeki edimini yerine getirmediği, inşaatı %60 seviyesinde bıraktığı gerekçesiyle geriye etkili olarak feshine karar verilmiş, karar temyiz edilmeksizin 19.4.2005 tarihinde kesinleşmiştir.

Bu durumda sözleşme hiç yapılmamış gibi tarafların durumları sözleşme öncesine döneceğinden, yüklenicinin üçüncü kişiye yaptığı temlik artık sebepsiz kalmıştır. Diğer bir ifade ile tescil baştan itibaren yolsuz tescil sayılır. Burada Medeni Kanunun 931. maddesi de uygulanamaz.

Her ne kadar tapuda davalı üçüncü kişilere, arsa sahibi tarafından devir yapılmış ise de; arsa sahibinin, kat karşılığı inşaat sözleşmesine dayanarak tasarrufta bulunduğu ortadadır.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dışı yüklenici Nevzat Akdoğan hakkında ayrı bir dava açılarak eldeki dava ile birleştirilmesine gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü noktasında, öğreti ve yargısal kararlar dikkate alınarak “dava arkadaşlığı” kavramı hakkında açıklamalar yapılmasına gerek görülmüştür:

Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde dava arkadaşlığı maddi bakımdan mecburidir. Diğer bir ifadeyle bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte kullanılmasının (veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının) zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka(M.K., B.K., T.T.K) göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verir. Maddi hukukla belirlenen zorunlu dava arkadaşlığının söz konusu olduğu durumlar; iştirak halinde mülkiyet(M.K. md. 702), birden fazla kiralayan veya kiracının bulunması hali, kat mülkiyeti, bazı hallerde müşterek mülkiyet, sözleşmenin bir tarafında birden fazla kişi bulunması, adi ortaklık(B.K.md.520) olarak gösterilir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir. Yani dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih yoktur.

Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde, kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki bu durumda şekli bakımından bir mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında aynı şekilde tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğu yoktur. Bunlara örnek olarak, M.K. md. 242, 639/3, İ.İ.K, md. 282, olağanüstü zamanaşımına dayalı olarak açılan davalar ve nesebin reddi gibi davalar gösterilebilir.

Somut olayda, maddi yönden zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı gibi şekli yönden dava arkadaşlığı da söz konusu değildir. Kaldı ki, Kural olarak mecburi dava arkadaşlığı söz konusu olduğu yerde hasmın ayrıca dava edilmesine lüzum olmayıp, dava dilekçesinin kendisine tebliği ve duruşma için davetiye çıkarılması suretiyle davaya dahil edilmesi mümkündür.

Yukarıda belirtilmiş olan mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında, dava arkadaşlığı ihtiyaridir.

İhtiyari dava arkadaşlığının mümkün olduğu haller HUMK.’un 43. maddesinde sayılmıştır;

a)Dava konusu hak ve borcun ortak olması; dava konusu hak ve borcun birden fazla kişi arasında ortak olması halinde bu kişiler birlikte dava açabilir veya birlikte dava edilebilirler (md.43/1)

Alacaklı müteselsil borçlulara veya bunlardan bazısına karşı alacak davası açabilir (B.K.md.142). Bu halde davalı müteselsil borçlular arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.

Bunun gibi, mirasçılar miras bırakanın borçlarından müteselsilen sorumlu olduklarından (MK.md.641); birden fazla mirasçıya karşı alacak davası açılması halinde de davalı mirasçılar arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.

b)Birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması; Borç bölünebilen bir borç ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılması ihtiyaridir ve bu kişiler arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır (md.43/1).

c)Dava birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması; aynı sebepten maksat yalnız hukuki sebep değildir. Bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi mümkündür (md. 43/2). Örneğin, haksız fiil (BK. md. 41 vd.), sebepsiz iktisap (BK. md. 61 vd) hükümlerine göre sorumlu olan kişilere karşı ve haksız fiili birlikte işleyen (BK. md. 50) kişilere karşı birlikte dava açılabilir.

Yukarıda belirtilen üç halden biri varsa, birden fazla kişi birlikte dava açabilir veya dava edilebilir.

Somut olayda dava, birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuştur (HUMK.md.43/2). Diğer bir ifade ile, davalı ile dava dışı yüklenici arasında ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur. İhtiyari dava arkadaşlığında, borçluların tümüne karşı dava açma zorunluluğu yoktur. Alacaklı, müteselsil borçlulardan her birine karşı ayrı ayrı dava açabileceği gibi isterse, müteselsil borçluların birkaçına veya tümüne karşı birlikte dava açabilir. Dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır. (Prof. Dr. Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu; 2001, Cilt;1, sayfa;1213; Cilt;3, sayfa;3337 vd.)

O halde, davalı taraf isterse yüklenici aleyhine de dava açabilecektir. Ancak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 79. maddesi uyarınca hiç kimse dava açmaya zorlanamaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.9.1963/2-30-68; 25.11.1964/2-1014-672; 11.02.2004/21-54-54 sayılı Kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.)

Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yaptığı sözleşme mahkeme kararı ile geriye etkili feshedilen yüklenici ile davalı üçüncü kişi arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmamaktadır. Anılan kişiler arasında ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur. Bu nedenle dava dışı yüklenici N…… A…… aleyhine ayrı bir dava açmaya ve eldeki dava ile birleştirmeye gerek yoktur.

Bu durumda, yüklenicinin mecburi dava arkadaşı olmadığını ve davalı olması da gerekmediğini ve buna göre davacının yükleniciyi davaya dahil etme mecburiyeti olmadığını kabul eden direnme kararı yerindedir. Onanması gerekir.

S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (87,50) YTL. harcın temyiz edenden alınmasına, 17.12.2008 gününde oyçokluğuyla karar verildi.