HMK MADDE 66 -FER'İ MÜDAHALE
10 Kasım 2024
HMK MADDE 66 -FER'İ MÜDAHALE

Fer’î müdahale

HMK Madde 66

(1) Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabilir.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

Madde ile fer’î müdahale, mümkün olduğunca temel unsurlarını içerecek şekilde yeniden düzenlenmiştir. Bu çerçevede, fer’î müdahilin davanın tarafları dışında üçüncü kişi olduğu belirtilmiştir. Maddede üçüncü kişinin fer’î müdahalede bulunabilmesi için bu konuda “hukukî yararının bulunması” şeklinde genel bir çerçeve çizilmiş, hukukî yararın ne olduğu doktrin ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Yargı organlarına yöneltilen her talep gibi fer’î müdahalede bulunmak için de hukukî yararın bulunması gerekir.

Maddede açıklığa kavuşturulan bir başka husus ise fer’î müdahilin tarafın yardımcısı olduğu ve onun yanında davaya katılacağıdır. Böylece, fer’î müdahilin taraf mı, taraf yardımcısı mı veya taraf benzeri bir konuma mı sahip olduğu konusundaki tartışmalar ortadan kalkacaktır. Fer’î müdahilin tarafın yardımcısı olması, fer’î müdahilin davadaki durumunu ve kullanacağı yetkileri doğrudan belirleyici niteliktedir. Örneğin, fer’î müdahil, taraf yardımcısı olması sebebiyle, tarafa rağmen bir işlem yapamayacaktır. Fer’î müdahil, davada kimin yanında yer almasında hukukî yararı varsa onun yanında yer alacaktır. Aslî müdahaleden farklı olarak, tahkikat sona erinceye kadar fer’î müdahalede bulunulacağı kabul edilmiştir. Zira aslî müdahil taraftır ve bir dava açmaktadır; oysa fer’î müdahil taraf yardımcısı olarak mevcut bir davanın içinde yer almaktadır. Ayrıca, ihbarla fer’î müdahalenin yakın ilişkisi dikkate alındığında da her ikisinin de tahkikat sonuna kadar kullanılan hukukî kurumlar olmasına dikkat edilmiştir.

 

HMK Madde 66 Fer’î Müdahale

Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/557E. , 2021/1643K.

  • HMK Madde 66
  • Fer’î müdahale

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 35. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili ve katılma yoluyla fer’î müdahil vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; müvekkili şirket ile davalı banka arasında genel kredi sözleşmesi bulunduğunu ve bu sözleşme gereğince kredi kullanıldığını, şirket yetkilisi olan diğer müvekkilinin de kefil sıfatıyla kredi sözleşmesini imzaladığını, kredi borcuna karşılık tahsil için bankaya teslim edilen kambiyo senetlerinin bir kısmının sahte imzalı talimatlara dayalı olarak tahsil edilmeden şirket eski ortağına ve şirket çalışanlarına iade edildiğini, bir kısmının ise iade edilmedikleri gibi tahsili için de herhangi bir işlem yapılmadığını, bu nedenlerle müvekkillerinin zarara uğradıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 145.023TL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; müvekkili bankanın davacı şirkete kredi kullandırdığını, diğer davacının da bu kredi ilişkisinde kefil olarak yer aldığını, kredi borcunun ödenmemesi nedeni ile davacı tarafa ihtarname gönderildiğini, ödeme yapılmayınca icra takibi başlatıldığını, işbu davanın söz konusu takibi sürüncemede bırakmak amacıyla açıldığını, davacı iddialarının ispata muhtaç olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul 35. Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.05.2014 tarihli ve 2011/125 E., 2014/118 K. sayılı kararı ile; davalı bankanın kendisine teslim edilen çek ve senetleri, tahsil edememesi hâlinde kendisine teslim eden kişiye ya da bu konularda temsil yetkisi verdiği şahsa iade etmesi gerektiği, somut olayda davacı gerçek kişi tarafından davalı bankaya teslim edilen kıymetli evraktan bir kısmının davacı şirket çalışanlarına iade edildiği ancak bu kişilerin temsilci olduklarına dair davalı bankanın yazılı bir onay veya talimat belgesi sunamadığı, bu hâliyle bankanın işlemlerinde özensiz davrandığı, bir kısım çek ve senetlerin ise iade edilmeyip bankada tutularak takip ve tahsil açısından yetkili hamil davacının tahsil imkânının ortadan kaldırıldığı, bu nedenlerle oluşan zarardan davalının sorumlu bulunduğu her ne kadar davacıların birlikte dava açmakta hukukî yararlarının bulunmadığını savunulmuş ise de davacı H….. T……’in kredi ilişkisinde müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğu, davalı bankaya olan ödemeleri kendi şahsi hesabından yaptığı, usulsüzlükler nedeniyle uğranılan zarardan davacı şirketin de etkilendiği, dolayısıyla davacıların birlikte dava açmakta hukukî yararlarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 136.180TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.03.2015 tarihli ve 2014/18048 E., 2015/3486 K. sayılı kararı ile;

“…1-Dava, tahsil için bankaya verilen kambiyo senetlerinin bir kısmının tahsil edilmeksizin yetkisiz kişilere usulsüz olarak iade edildiği, bir kısmının ise iade edilmediği gibi tahsili için de herhangi bir girişimde bulunulmadığı iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Vekil konumunda olan davalı bankanın sorumluluğuna gidilebilmesi için, hamilin zayi nedeniyle kambiyo senedinden kaynaklanan alacağını ispatlayamamasından dolayı mal varlığı olduğu hâlde gerek kambiyo senedi borçlusu ve gerekse diğer müracaat borçlularından alacağını tahsil edememesi veya ispat zorluğu çekilmediği hâlde çekin keşide tarihi ile icra takip tarihi arasında borçluların mallarını ellerinden çıkarması nedeniyle alacağı tahsil edememesi gerekir. Somut olayda, davacı tarafın müracaat borçlularına başvurup başvurmadığı ve başvurmuşsa akıbetinin ne olduğu dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Bu itibarla, mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde davalının eylemleri nedeniyle bir zarar meydana gelip gelmediğinin araştırılması ve oluşacak sonuç neticesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

2-Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazları ile davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.12.2017 tarihli ve 2017/613 E., 2017/1031 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, somut olay açısından bankanın olaydaki rolünün bir kambiyo senedini istem dışı kaybeden bir bankadan çok daha farklı ve ağır kusurla dolu olduğu, bu nedenle bankanın eylem ve işlemleri karşısında artık davacı yandan zayi belgesi alarak veya borçlulara giderek tahsili yoluna gitmek külfetinin yüklenemeyeceği, oluşan zarardan doğrudan ve ağır kusurlu olarak bankanın sorumluluğu cihetine gidilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili ve katılma yoluyla fer’î müdahil vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tahsil için davalı bankaya verilen kambiyo senetlerinin bir kısmının tahsil edilmeksizin yetkisiz kişilere usulsüz olarak iade edilmesi, bir kısmının ise iade edilmemesine rağmen tahsili için de herhangi bir girişimde bulunulmaması karşısında davacının davalı bankaya karşı talepte bulunabilmesi için öncelikle kambiyo senedi borçlularından alacağını tahsil için gerekli işlemleri yapmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davalı vekilinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığı; buna bağlı olarak fer’î müdahil vekilinin de direnme kararını katılma yoluyla temyiz edip edemeyeceği hususları ön sorun olarak değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

A. Davalı vekilinin temyiz istemi yönünden;

13. Davaya vekâlet 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 71 ilâ 83. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre dava ehliyeti bulunan herkes, davasını kendisi veya tayin ettiği vekil aracılığıyla açabilir ve takip edebilir (HMK m. 71). Davaya vekâlet (temsil yetkisi) verilmesi, tek taraflı bir hukukî işlem niteliğinde olup vekâlet verenin (müvekkilin) tek taraflı bir irade beyanıyla gerçekleşir. Davaya vekâlet ehliyetine sahip olan kişiler kural olarak avukatlardır. Davanın vekil aracılığıyla açılması ve takip edilmesinde, avukatın temsilci sıfatıyla hareket etmesi nedeniyle, kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak üzere, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK)] temsile ilişkin hükümleri uygulanır (HMK m. 72). Kanunlardaki özel hükümlerin başında 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (AK) 163 ilâ 175. maddeleri arasında düzenlenen avukatlık sözleşmesi hükümleri gelir. Bu durumda davaya vekâlete öncelikle HMK’nin daha sonra sırasıyla AK’nin ve BK’nin (TBK’nin) uygulanması gerekir.

14. Davaya vekâlet, kanunda özel yetki verilmesini gerektiren hususlar saklı kalmak üzere, hüküm kesinleşinceye kadar, vekilin davanın takibi için gereken bütün işlemleri yapmasına, hükmün yerine getirilmesine, yargılama giderlerinin tahsili ile buna ilişkin makbuz vermesine ve bu işlemlerin tamamının kendisine karşı da yapılabilmesine ilişkin yetkiyi kapsar (HMK m. 73/1). Hüküm kesinleşinceye kadar ifadesinden de anlaşılacağı üzere bu yetki kanun yolu sürecinde de devam eder.

15. Vekil eden tarafından bir davanın takibi için birden fazla vekil (avukat) görevlendirilmiş ise vekillerden her biri, vekâletten kaynaklanan yetkileri, diğerinden bağımsız olarak kullanabilir; aksi yöndeki sınırlamalar, karşı taraf bakımından geçersizdir (HMK m. 75). Buna karşılık başlangıçta davayı yalnız bir avukata vermiş olan müvekkilin, o davada başka bir avukata da vekâlet verebilmesi için, vekili olan ilk avukatın yazılı muvafakatini alması gerekir. Muvafakat verilmez ise ilk avukatın vekâleti kendiliğinden sona erer; müvekkil muvafakat etmeyen ilk avukata ücretinin tamamını ödemek zorundadır (AK m. 172). Gerek başlangıçta gerekse ilk avukatın muvafakati ile sonradan bir davanın takibi için birden fazla avukata vekâlet verilmişse artık bu vekillerden her biri davayı yalnız başına takip edebilecektir.

16. Birden fazla vekilin görevlendirildiği durumlarda mahkeme veya diğer taraf, davaya ilişkin bütün usul işlemlerini vekillerden yalnız birine karşı yapabilir. Bunun gibi 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11/1 maddesi gereğince bir tarafın birden fazla vekili varsa, tebligat bunlardan yalnız birine yapılır; diğer vekillere tebligat yapılsa dahi süreler ilk vekile yapılan tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlar.

17. Hemen belirtmelidir ki, AK’nin 34. maddesi gereğince; avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler. Bu kapsamda vekil (avukat), üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile, sonuna kadar takip eder (AK m. 171/1). Başka bir deyişle davaya vekâlet (özellikle özel dava vekâleti), normal olarak, davanın sonuçlanması ve hükmün icra edilmesi ile son bulur. Bundan başka davaya vekâlet, dava devam ederken istifa veya azil gibi bazı nedenlerle de sona erebilir.

18. Vekilin vekâlet görevinden her zaman tek taraflı olarak istifa etmesi (çekilmesi) mümkün olup; vekilin vekâletten istifa etmesi ile davadaki vekâlet (vekillik) görevi sona erer (AK m. 41; HMK m. 82). Ancak AK’nin 41. maddesi ile paralellik arz eden HMK’nin 82/1 maddesi gereğince; istifa eden vekilin vekâlet görevi, istifanın müvekkiline tebliğinden itibaren iki hafta süreyle devam eder. Bu madde ile vekilin istifasının müvekkiline tebliğ edildiği anda sonuç doğurmasının müvekkilin mağduriyetine sebep olabileceği düşüncesiyle vekil (avukat) ile müvekkil arasındaki iç ilişki düzenlenmiştir.

19. Vekilin müvekkili tarafından azledilmesi (vekillikten çıkarılması) hâlinde de davadaki vekâlet (vekillik) görevi sona erer (HMK m. 83). Vekilin azledilmesi iç ilişkide bu hususun vekile bildirildiği andan itibaren sonuç doğurmaktadır.

20. Bununla birlikte vekilin vekâlet görevinden istifa etmesi veya azledilmesi hâlinde vekil ile mahkeme ve karşı taraf arasındaki dış ilişki HMK’nin 77/4 ve 81. maddelerinde düzenlenmiştir. HMK’nin 77/4 maddesi gereğince avukatın istifa etmesi veya azledilmesi nedeniyle yargılama başka bir güne bırakılamaz. Öte yandan HMK’nin 81. maddesi “Vekilin azli veya istifasının, mahkeme ve karşı taraf bakımından hüküm ifade edebilmesi için, bu konudaki beyanın dilekçeyle bildirilmesi veya tutanağa geçirilmesi ve gerektiğinde ilgilisine yapılacak tebligat giderinin de peşin olarak ödenmesi zorunludur” hükmünü haizdir. Buna göre bir taraf vekilini azletmiş ve bunu vekiline bildirmiş veya bir tarafın vekili istifa etmiş ve bunu müvekkiline bildirmiş (ve hatta HMK’nin 82/1 maddesi gereğince iki haftalık süre geçmiş) olsa dahi azil veya istifa HMK’nin 81. maddesinde belirtilen şekilde mahkemeye ulaşıp karşı tarafa bildirilmedikçe mahkeme ve karşı taraf için hüküm ifade etmez. Vekilin azli veya istifası mahkemeye ulaşıncaya ve karşı tarafa bildirilinceye kadar mahkeme ve karşı taraf, azledilmiş veya istifa etmiş olan vekile karşı usul işlemlerini yapmaya devam eder; bu kapsamda vekil duruşmaya kabul edilir, tebligatlar da bu vekile yapılır. Dolayısıyla vekilin azli veya istifası HMK’nin 81. maddesinde belirtilen şekilde mahkemeye ve karşı tarafa bildirilmemiş ve hüküm de bu vekile tebliğ edilmiş ise bu tebligat geçerli olup hükme karşı kanun yoluna başvurma süresi, hükmün bu vekile tebliği tarihinden itibaren işlemeye başlar.

21. Somut olayda mahkemenin 25.12.2017 tarihli ve 2017/613 E., 2017/1031 K. sayılı direnme kararı 02.02.2018 tarihinde davalı vekili Av. …’in dosyaya bildirdiği adresinde muhatap ofis dışında olduğu için daimi çalışanı sekreter N…. Ö….. imzasına tebliğ edilmiştir. Davalının dosya kapsamında yer alan 26.06.2009 tarihli vekâletnamesinde Av. … ile birlikte başka avukatların da vekil olarak tayin edildiği, ancak yargılama süresince tebligatların birçoğunun Av. …’e yapıldığı anlaşılmaktadır.

22. Davalı vekili tarafından temyiz süresi geçtikten sonra 23.02.2018 tarihinde dosyaya UYAP üzerinden sunulan dilekçe ile “vekillik görevi sona ermesi nedeniyle 02.02.2018 tarihinde tebliğ edilen direnme kararını iade ettikleri, tebligatın bu nedenle usulsüz sayılması ve davalı asıla yapılması gerektiği” belirtilmiştir. Aynı gün davalı tarafından hiçbir açıklama içermeyen ve daha önceki vekillerin yer almadığı yeni bir vekâletname UYAP üzerinden dosyaya sunulmuştur. Mahkemece ilk tebligat konusunda bir karar verilmeksizin yeni vekâletnamede yer alan Av. …’e direnme kararı tekrar tebliğe çıkarılmış ve direnme kararı 02.03.2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Direnme kararı davalı vekili Av. … tarafından 01.03.2018 havale tarihli dilekçe ile temyiz edilmiştir.

23. Davalı vekili Av. …’in 23.02.2018 tarihine kadar vekillikten ayrıldığına ilişkin mahkemeye yapılmış bir bildirimi bulunmadığı gibi davalı asılın de anılan vekilin azledildiğine ilişkin mahkemeye bir bildirimi olmamıştır. Başka bir deyişle vekâlet görevi sona erdiğini yasal temyiz süresi geçtikten sonra ileri süren adı geçen vekilin bu durumu mahkemeye bildirdiğine ilişkin bir bilgi ya da belge dosya kapsamında yer almadığı gibi davalı asıl tarafından vekilin azledildiğine ilişkin bilgi ve belge de dosya kapsamında yer almamaktadır. Öte yandan yukarıda da açıklandığı üzere mahkemenin müvekkil ile vekil arasındaki ilişki kapsamında değerlendirilmesi gereken hususları araştırma ve bildirme yükümü bulunmamaktadır.

24. Hemen belirtilmelidir ki, süresinden sonra yapılan temyiz istemi hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 01.06.1990 tarihli ve 1990/3 E., 1990/4 K. sayılı kararı gereğince bu hususta Yargıtay tarafından da karar verilebilecektir.

25. Bu itibarla birden fazla vekili olan davalının, vekillerinden biri olan Av. …’e 02.02.2018 tarihinde yapılan tebligatın varlığı ve geçerliliği karşısında davalı asıl tarafından daha sonra sunulan vekâletnamedeki diğer vekiline yapılan ikinci tebligatın sonuca etkisinin olmadığı, temyiz süresinin ilk tebligattan itibaren başlayacağı ve ikinci tebligat ile yeni bir sürenin başlamayacağı gözetildiğinde yasal 15 günlük temyiz süresi geçtikten sonra 01.03.2018 tarihinde yapılan temyiz isteminin reddi gerekmektedir. Zira Av. …’in vekillikten istifa ettiği veya azledildiğine yönelik bir belge dosya içeriğinde bulunmadığından HMK’nin 81. maddesi gereğince vekilin azli veya istifası mahkeme ve karşı taraf bakımından hüküm ifade etmeyecek; ayrıca bu husus davacı yönünden usulî kazanılmış hakkın doğmasına sebep olacaktır.

26. Bu nedenle yasal temyiz süresi geçirildikten sonra ibraz edilen davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.

B. Fer’î müdahil vekilinin katılma yoluyla temyiz istemi yönünden;

27. Bir davada kararı temyiz etme hakkı, yalnız taraflara veya hüküm ile kendisine mükellefiyet yüklenen veya bir hakkı ihlal edilen kimseye veyahut da kanunun açıkça belirttiği mercilere aittir. Davalı banka yanında fer’î müdahil olarak davaya katılan … Güvenç vekili katılma yoluyla temyiz dilekçesinde kararın davalı banka yararına bozulması isteminde bulunmuştur. Davalı banka yanında fer’î müdahil olarak davaya katılan … Güvenç’in HUMK’nin 433/2 maddesi gereğince ancak karşı taraf sıfatına sahip davacı tarafın temyizine karşı katılma yoluyla temyiz hakkı bulunduğundan yanında davaya katıldığı davalı bankanın süresinde olmayan temyiz dilekçesine istinaden katılma yoluyla temyiz yoluna başvurması mümkün değildir.

28. Bu nedenle fer’î müdahil vekilinin katılma yoluyla temyiz dilekçesinin de reddi gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

I- Yukarıda A bendinde (§13-26) belirtilen gerekçeyle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin süre yönünden REDDİNE,

II- Yukarıda B bendinde (§27-28) belirtilen gerekçeyle fer’î müdahil vekilinin katılma yoluyla temyiz dilekçesinin REDDİNE,

İstekleri hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

FERİ MÜDAHALE
FERİ MÜDAHALE ŞARTLARI VE SONUÇLARI
FERİ MÜDAHİLİN TEMYİZ HAKKI
FERİ MÜDAHALENİN ETKİSİ
feri müdahale nedir
Yorum bırakın
TÜM YORUMLAR (0)
Henüz yorum eklenmemiş