(1) Eski hâle getirme, dilekçeyle talep edilir. Dilekçede, talebin dayandığı sebepler ile bunların delil veya emareleri gösterilir. Süresinde yapılamayan işlemin de eski hâle getirme talebinde bulunmak için öngörülen süre içinde yapılması zorunludur.
Maddede, eski hâle getirme talebinin dilekçe ile yapılacağı belirtilmiş ve dilekçede özel olarak bulunması gereken hususlar gösterilmiştir. Ayrıca, süresinde yapılamayan işlemin de, eski hâle getirme süresi içinde yapılması öngörülmüştür. Süresinde yapılamayan işlem, şüphesiz eski hâle getirme talebiyle birlikte yapılabilir, buna bir engel yoktur; ancak, bu işlemin eski hâle getirme dilekçesiyle birlikte yapılması zorunlu olmayıp, onbeş günlük süre içinde olmak kaydı ile daha sonra yapılması da mümkündür. Bu durumda, talepte bulunan, işlemi yapmak için onbeş günlük süreye sahip hâle gelmektedir. Böylece, bir taraftan, işlemin yapılması için ilgiliye onbeş günlük süre tanınırken, diğer taraftan, eski hâle getirme talebinin kabulünden sonra, işlemin yapılabilmesi için tekrar bir süre verme zorunluluğu kaldırılarak, yargılamada çabukluk ilkesi gerçekleştirilmek istenmiştir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2020/1482E. , 2020/3594K.
… İlaç San. ve Tic. A.Ş. vekili avukat … ile … vekili avukat … aralarındaki dava hakkında … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinden verilen 26/12/2019 tarih ve 2018/891-2019/2307 sayılı hükmün davalı avukatınca duruşmalı temyiz edilmiş ise de, nisbi harç ve posta gideri yatırılmadığından bu isteğin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Dava, davacı şirket ile dava dışı eczane arasında eczanenin doğmuş doğacak borcunun teminatı olarak verilen ipotekten dolayı ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince, davanın kabulüne karar verilmiş; karara karşı, taraflar istinaf başvurusunda bulunmuştur.
… Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince, tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karara karşı davalı vekilinin maktu harç yatırmak suretiyle süresinde temyiz başvurusunda bulunması üzerine bölge adliye mahkemesince nispi temyiz harcı ve posta giderlerinin yatırılması için çıkartılan muhtıra davalı vekiline usulüne uygun tebliğ edilmiş; davalı vekili, verilen kesin süre geçtikten sonra eski hale getirme talebinde bulunmuştur.
6100 sayılı HMK’nun 98/2 maddesinde, eski hale getirme talebinin temyiz yoluna başvuru hakkının düşmesi halinde Yargıtay’dan talep edilebileceği düzenlendiğinden Dairemizce davalı vekilinin eski hale getirme talebinin incelenmesine geçilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 95. maddesindeki düzenlemeye istinaden, elde olmayan sebeplerle, kanunda belirtilen veya hakimin kesin olarak belirlediği süre içinde bir işlemi yapamayan kimse eski hale getirme talebinde bulunabilir. Yine, aynı yasanın devamı maddelerinde de (6100 sayılı HMK’nun 95-100 maddeleri) eski hale getirilmeye yönelik usul ve esasları düzenlenmiştir.
Somut olayda, bölge adliye mahkemesi kararı davalı vekiline elektronik tebligat yoluyla tebliğ edilmiş ve karar süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiş, ne varki temyiz harcını eksik yatırdığından ve temyiz giderlerini yatırmadığından tarafına çıkartılan muhtıra gereği verilen kesin sürede yerine getirilmeyerek eski hale getirme talebinde bulunulmuştur. Tebliğ evrakı incelendiğinde, ilgili muhtıranın elektronik tebligat yoluyla davalı vekiline tebliğ edildiği ve tebligatın elektronik posta adresine ulaştığı tarihte alıcısı tarafından açıldığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davalı vekili tarafından hastalık özüne dayanılarak yasal süresi içerisinde muhtıra gereğinin yerine getirilmediğinden bahisle eski hale getirme talebinde bulunulmuş ise de, salt doktor raporunun varlığı yeterli olmayıp, anılan yasa hükmü uyarınca belirtilen hastalığın kişiyi yapması gereken işlerden alıkoyacak derecede acze düşürmüş olması gerekir. Davalı vekilinde oluşan mevcut rahatsızlığın Bölge Adliye Mahkemesi kararından önce ortaya çıktığı ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının tebliğinden sonra süresinde temyiz dilekçesi sunduğu ve maktu temyiz harcı yatırdığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı vekilinde oluşan mevcut hastalığın muhtıra gereğinin yerine getirilmesini engelleyici nitelikte olmadığı ve yasada öngörülen eski hale getirme koşullarının oluşmadığının kabulü gerekir.
Kaldı ki, 6100 sayılı HMK’nun 97/1. maddesi gereğince eski hale getirme talebinde bulunurken süresinde yapılamayan işlemin de eski hâle getirme talebinde bulunmak için öngörülen süre içinde yapılması zorunlu olup, davacı tarafından eski hale getirme talebinde bulunulurken nispi temyiz harcı ile temyiz giderlerini yatırmadığı anlaşılmaktadır. O halde davacının eski hale getirme talebinin reddi ile, verilen kesin süre içerisinde muhtıra gereği yerine getirilmediğinden kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verilmesi için dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine geri çevrilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin eski hale getirme talebinin REDDİNE, muhtıra gereği yerine getirilmediğinden kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verilmesi için dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 22/04/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2016/14068E. , 2019/5034K.
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı üçüncü kişi vekili ve davalı borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı üçüncü kişi vekili, M…… Deri Ltd. Şti.nin işyerinde haczedilen makinenin anılan şirkete kiralanmış olduğunu, makinenin defterlerinde kayıtlı olup, kira sözleşmesi mevcut olduğunu belirterek, istihkak iddialarının kabulüne,haczin kaldırılmasına ve alacaklı aleyhine tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, dava konusu menkulün borçlu tarafından davacıya satıldığını, satış irsaliyesinin bulunmadığını, haciz mahalli ile borçlu şirketin yanyana faaliyet gösteren ve mal kaçırmak amacıyla muvazaalı işlemler yapan şirketler olduğunu, davacı ile borçlu şirket ortakları arasında organik bağ bulunduğunu, davacı şirketin borçlu şirket tarafından yönetildiğini bu nedenle davanın reddi ile davacı aleyhine tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı borçlu vekili dava konusu menkullerin müvekkiline ait olmadığını, davacı ve borçlu şirketlerin ortaklık yapısının farklı olduğunu, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; mahcuz makineye ait olduğu belirtilen 20/10/2014 tarihli faturayı borçlu şirketin düzenlemiş olması, faturanın düzenlenme tarihinin takip dayanağı çekin keşide tarihine yakın oluşu,……Şirketi ile borçlu şirket yetkilileri arasındaki ilişkiyle ilgili davalı tanığının beyanı karşısında davacı ve borçlu şirket arasında mal kaçırmak amacıyla muvazaalı işlemler yapıldığı kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı üçüncü kişi ve borçlu tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK’nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nin 140/5. maddesi gereğince; ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmalarına karar verilir.
Mahkemece öninceleme duruşmasından önce tensip zaptı ile tanık bildirilmesi için verilen sürede davacı vekilince tanık listesi sunulmadığı gerekçesiyle ön inceleme tensip tutanağında tanık deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılmış, aynı tutanakta davacıya ticari defterlerini sunması için ön inceleme duruşmasına kadar kesin süre verilmiş ön inceleme duruşmasında ise henüz defterlerini sunmayan davacının defterlerini sunmak için süre talebi reddedilmiştir.
HMK’nin 140. maddesine uygun biçimde ön inceleme duruşması yapılarak anılan maddenin 5. fıkrası kapsamında davacıya delil listesinde belirttiği kanıtlarını sunması için kesin süre verilmemiştir. HMK’nin 140/5. maddesi, dosyaya sunulmamış deliller için getirilen düzenleme olduğundan, duruşma davetiyesi üzerinde tensip ara kararı uyarınca verilen kesin süre hukuki sonuç doğurmaya elverişli kabul edilemez.
6100 sayılı HMK’nin 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini, kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır.
Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin (tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.
Yargılamanın gereksiz yere uzamasının engellenmesi, mahkeme ve tarafların yargılamada gereken hazırlığı davanın başında yapmasının sağlanması bakımından, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile dilekçelerin verilmesinden sonra ve tahkikat aşamasından önce gelmek üzere “ön inceleme” adıyla yeni bir yargılama aşaması kabul edilmiştir (Prof. Dr. H. Pekcanıtez/Prof. Dr. O. Atalay / Prof. Dr. M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, 2011, 11 Bası, s.375,376).
6100 sayılı HMK’nin 137. maddesinde ön incelemenin kapsamı, HMK’nin 138. maddesinde ön inceleme aşamasında dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazlar hakkında verilecek kararlar, HMK’nin 139. maddesinde ön inceleme duruşmasına davet, HMK’nin 140. maddesinde ise yapılması zorunlu olan ön inceleme duruşması düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nin ön incelemenin kapsamı başlıklı, 137. maddesinde dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, 138. madde dikkate alınarak öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verileceği, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında gerektiği takdirde kararını vermeden önce bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebileceği ön inceleme duruşmasında tarafların iddia ve savunmaları kapsamında uyuşmazlık konularını tam olarak belirleyeceği, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik edeceği ve bu hususların tutanağa geçirileceği belirtilmiştir.
Aynı maddenin 2.fıkrasında ise ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceği ve duruşma günü verilemeyeceği belirtilmiştir
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03/04.2013 tarihli 2012/18-1355 Esas, 2013/413 Karar sayılı kararı ve sonraki kararlarında istikrar kazanmış ilkesi ön incelemenin duruşmalı yapılması yönündedir. Ayrıca 6100 sayılı HMK’nin 320. maddesinde ise,” daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe (Ek ibare: 07/06/2012-6325 S.K./35.madde) veya arabuluculuğa teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür” düzenlemesi karşısında mahkemece yapılacak iş, taraflara usulüne uygun şekilde duruşma gününü gösterir davetiye tebliği ile duruşma açılarak, HMK’nin 320 vd. hükümleri uyarınca gerekli inceleme yapılarak tarafların uzlaştıkları ve uzlaşamadıkları hususlar belirlenerek tahkikat aşamasına geçilmesi, tarafların gösterdiği deliller toplanarak ve tanıklar dinlenerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alınarak tarafların hak arama özgürlüğü kapsamında iddia, savunma, usulüne uygun şekilde bilgilendirilme ve açıklama yapma hakkı ihlal edilerek gösterilen deliller toplanmaksızın ve tanıklar dinlenmeksizin karar verilmesi yanında ön inceleme tutanağı usulüne uygun olarak yapılmaksızın yazılı şekilde ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı üçüncü kişi vekili ve borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün İİK’nin 366 ve 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK’nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine 14.05.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.